Bu çağrı, Yunanistan Başbakanı Miçotakis'e ait.
Cümlesinin tamamı şöyle:
"Eğer (Erdoğan) Avrupa ile dürüst bir diyalog istiyorsa en iyisi binlerce sığınmacı göndereceğine dair tehditte bulunmamak olur. Avrupa ve Yunanistan ile anlaşmanın yolu bu değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dürüst bir diyalog kurabiliriz.
Eğer finansal desteğe ihtiyacı varsa..."
Miçotakis, Başkan Erdoğan'ın BM konuşmasında Suriye'nin kuzeyine 1 ila 2 milyon Suriyeli yerleştirilmesi önerisine de tepki göstermiş. "Erdoğan, Türkiye'nin Kürtleri ile Suriye Kürtleri arasında Sünnilerin yaşayacağı bir güvenli bölge" istiyormuş.
"ABD'nin veya Avrupa'nın bu öneriyi kabul etmesi son derece düşük" bir ihtimalmiş. Çözüm ise "Türkiye'ye kendi topraklarında mültecileri ağırlaması için daha çok para" vermekmiş.
***
Bazen Avrupalı liderlerin
"dürüst diyalog" söylemleri insanı acı acı gülümsetir.
Bu da onlardan birisi işte. Sorunları kendi kapısına gelmeden görmeyen ve sorumluluğu karşıya yükleyen bir zihin bu. Sanki Erdoğan yıllardır Suriye'de çözüm için dünyaya ve Avrupa'ya çağrıda bulunmuyormuş.
Daha iki gün önce BM Genel Kurulu'nda feryat etmemiş. Mülteci yükünü
Türkiye'nin taşıyamadığını söylememiş gibi Miçotakis,
"kapıları açarız" uyarısını
"tehdit" olarak niteliyor. ABD ile kurulacak güvenli bölgeye Türkiye'deki mültecilerin yerleştirilmeleri önerisini de
"samimiyetsizlik" içerisinde görüyor.
PKK-YPG'nin Fırat'ın doğusunda yaptığı demografik temizliği umursamıyor.
Yüzbinlerce Suriyeli Kürdün YPG yüzünden Türkiye'de olduğunun üstünü örtüyor.
***
Afganistan, Suriye, Irak, İran ve hatta Afrika ülkelerinden gelen mülteci dalgasının hedef ülkelerinden birisinin başbakanı olan Miçotakis'in Erdoğan ile çalışmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu görmemesi ise hayli ilginç. Meselenin birkaç milyar euro ile çözülemeyeceğini anlamaması da garip. Türkiye sadece
'kapıları açarım' demiyor.
Güvenli bölgelere insani şartlarda yerleşim öneriyor.
Sadece kapı açmanın Afganistan-İran hattından gelecek yeni mültecilere davetiye çıkaracağını iyi biliyor.
Türkiye ne transit ülke ne de Avrupa'nın hatırına mülteci depolanan bir yer olmak istiyor.
***
Yine de Miçotakis'in
"dürüst diyalog" çağrısını önemsemeli.
AB'den gelen paranın (6 milyar euro) mültecilere harcandığını, Türkiye'nin çok daha fazlasını (40 milyar dolar) verdiğini söylemek lazım.
Kendisine
"dürüst diyalog" için sorulacak çok
soru var ama biri ile yetineyim.
Terörle mücadelede neden sorumluluklarını yerine getirip, PKK ve FETÖ üyelerini iade etmiyor?
Deprem ve İstanbul
Perşembe günü yaşanan
5,8 büyüklüğündeki
deprem hepimizi yakıcı
bir gerçekliğe geri götürdü.
Türkiye'nin en büyük şehri depreme hazır olmalıydı.
1999 Marmara depremini Adapazarı'nda yaşamış birisi olarak
İstanbul ve diğer çevre şehirlerden gelen belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin hızlıca acil yardım getirmesine ziyadesiyle sevinmiştik.
Hiç unutmam, o zaman otobandaki bir köprünün çökmesinin ulaşımı nasıl aksattığını konuşur ve sorardık,
"İstanbul bizim imdadımıza yetişti, Allah korusun İstanbul'da deprem olursa memleket nasıl toparlanır?"
Deprem kelimesini her duyduğumda bu soru aklıma gelir. Kamu kurumları, STK'lar ve bireyler olarak hepimiz depreme hazırlıklı olmak zorundayız. Güncel siyaset ve partiler üstü bir seferberliğe ihtiyacımız var vesselam