Son MGK bildirisi beklendiği gibi Türkiye'nin terörle mücadele kararlılığını yineledi.
Pençe 1 ve Pençe harekatları, Erbil'de diplomatımızın şehit edilmesi, İnterpol'e kırmızı bülten eleştirisi, NATO müttefikliğinin gereğini yapma çağrısı ve Doğu Akdeniz'de milli menfaatlerin korunması bildiride yer aldı. Ancak ilk defa Suriye'de "barış koridoru inşa etmek" diye bir ibare geçti. Bu ibareyi Başkan Erdoğan ilkin Osaka'daki G-20 Zirvesi sırasında basın toplantısında kullanmıştı. Kuşkusuz, "barış koridoru inşası" daha önce kullanılan sınırımızdaki "terör koridorunu temizleyeceğiz" ibaresinden daha iddialı.
Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki terörle sınır ötesi mücadeledeki kararlılığını yeni bir tona taşıyor. Bir yanıyla Suriye sınırından PKK-YPG'nin tasfiyesini vurguluyor. Diğer yanıyla güvenli bölgeler kurarak Suriyelilerin dönüşünü sağlamak anlamında aktif bir politikanın adlandırması. Barış koridoru güvenli bölge tartışmalarında nereye oturuyor?
***
Washington, Fırat'ın doğusunda Ankara'ya 5-14 km derinliğinde bir bölge öneriyor. YPG'yi
buna kısmen de olsa ikna ettiği, elebaşı
Mazlum Kobani'nin 5 km derinlikte
bir bölgeyi uluslararası güçlerin
denetimine bırakmayı kabul etmesinden
anlaşılıyor. Gelen
ABD heyetleri
Rusya veya Esed rejiminin burayı
ele geçirme ihtimalini göstererek
Ankara'yı bu teklifi kabule ikna etmeye
çabalıyor. Ankara ise Suriye'den
çekilmeyi erteleyen Washington'un 30
kmlik derinliği iyice minimize etmesinden
rahatsız. Artık bir sonuç alınmasını
kuvvetle arzu ediyor. Bu minimalist
öneriyi kabul ederek YPG'ye uluslararası
ya da ABD güçlerinin himayesinde
güvenlik vermeyi istemiyor. Aksine
Fırat'ın doğusunda kendi imkanlarıyla
güvenli bölgeyi kurma seçeneği daha
da öne çıkıyor.
***
ABD, PKK-YPG'yi kullanışlı kart olarak elinde tutmakta ısrarcı. Sadece
DEAŞ'ın geri dönmesine karşı değil. Aynı zamanda
PKK'yı İran'ı sınırlandırma araçlarından birisi olarak görüyor. Bunun için de
Amerikan medyasında Türkiye'nin
yeni bir açılım süreci yapma ihtimali
yazılıp çiziliyor.
Dertleri, PKK'nın Türkiye'de silah bırakması, Irak ve Suriye'de ABD vekil milisi olarak konumlanması.
Böylece
İran'a karşı hem Türkiye hem de PKK ile çalışabileceklerini zannediyorlar. ABD-YPG ilişkisi bu mahiyette oldukça "silah bırakma" meselesinin bir etkisi, anlamı olmaz. Ve Ankara, PKK'nın, farklı isimlerle bile olsa, bölgesel bir vekil güç olarak meşrulaştırılmasını kabullenmez.
***
Sorun şurada, Amerikalılar sürekli kendi
taktik menfaatlerini Türkiye'nin stratejik-hayati menfaatlerinin önüne koyuyor. DEAŞ'a karşı taktik amaçla desteklediğini söylediği PKK-YPG'yi şimdi İran için seferber etmenin Türkiye için de ne kadar kabul edilemez olduğunu anlamak istemiyorlar. Uzun ve orta vadede PKK'nın ne Suriye'de ne de Irak'ta kalıcı olması mümkün.
İran'ı sınırlamak için zaten yeteri kadar kapasiteyi seferber etmeyen Washington, temel bir hata içinde. Yaptırımların İran ekonomisine yıkıcı etkilerde bulunsa da İran rejimi Saddam'ın Irak'ı ya da
Taliban'ın Afganistan'ı değil. Ucuza ayakta tuttuğu vekilleri ile başarılı bir direnç gösterebilir. Savaş niyetinde olmadığını söyleyen Trump yönetimi de yaptırım, Körfez'in bazı ülkelerinin atraksiyonları ya da PKK gibi vekil güçlerle İran'ı masaya zorlayamaz.
ABD'nin Türkiye ve Ortadoğu politikalarının hala taktik unsurlarla uğraşması ve yeni bir değerlendirmeye gitmemesi sorunlu. Rusya'nın kullanacağı yeni boşluklar oluşturur. ABD'nin hatalı politikaları
yüzünden Suriye iç savaşının paradoksal
şekilde Rusya ve Türkiye arasında
yakınlaşma getirmesinden bile ders alınmıyor. Taktik kazanç hırsı stratejik kayıpları büyütüyor. MGK'nın "barış koridoru" tanımlamasını bu bölgesel bağlamda anlamakta fayda var.