Biz İstanbul seçiminin sonucunu beklerken geçtiğimiz Salı, İsrail'de önemli bir seçim gerçekleşti.
2009'dan beri kesintisiz iktidarda olan B. Netanyahu, Başkan Trump'ın verdiği açık destek sayesinde sandıktan önde çıktı.
Netanyahu'nun koalisyonu 120 milletvekilinden 65'ini alarak hükümeti yeniden kurma fırsatı elde etti.
Trump Yönetiminin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ve Golan tepelerinin ilhakını kabul etmesi Netanyahu'nun ve aşırı sağın elini güçlendirdi.
Hatırlayalım, Batı Şeria'daki yerleşimleri ilhak etme vaadi ise Netanyahu'nun son seçim kozuydu.
Bu sonuca rağmen, Netanyahu'nun 3 ayrı yolsuzluk dosyası ile başı dertte.
Ceza alması durumunda başbakanlıktan ayrılması gerekecek.
Bu sebeple, görev başında iken cezadan muaf tutulması için aşırı sağ partilerin desteğine ihtiyacı var.
Bu da Netanyahu'nun yayılmacı politikasını güçlendirerek devam ettireceğini gösteriyor.
Trump'ın Netanyahu'nun seçim başarısını "barış ihtimalinin artması" şeklinde değerlendirmesi ise tam bir komedi.
***
Clinton ve Obama dönemlerinin aksine Trump, İsrail'in barış olmaksızın istediklerini elde edeceği bir ortam yarattı.
Önce Kudüs, sonra Golan tepeleri ve Batı Şeria.
İran Devrim muhafızlarını terör örgütü ilan etmesi de İsrail'e verilen son hediye idi.
Her ne kadar damadı Kushner'in hazırladığı bir plandan bahsedilse de Trump'ın şu ana kadar yaptıkları Filistin ile ilgili "barış ve iki devletli çözüm" ihtimalini tümüyle ortadan kaldırıyor.
İsrail'in bütün istekleri kabul edildikten sonra getirilecek herhangi bir anlaşmayı Filistinlilerin kabul etmeyeceği gün gibi ortada.
Zaten geriye "devlet" denebilecek bir parça kalmıyor gibi.
Netanyahu'ya düşen ise çok kolay: Kushner'in planının Filistinliler tarafından reddedilmesini beklemek.
***
İsrail'in yayılmacılığının bu denli cüretkar olmasının bir sebebi de Arap isyanlarının Ortadoğu'daki devletleri zayıflatması oldu.
Suriye ve Irak iç savaşla perişan oldu.
Mısır'da darbeci Sisi rejimi uluslararası meşruiyet kaygısıyla İsrail'e yaklaştı.
Körfez ve İran arasındaki kutuplaşma, Suudi Arabistan'ı ve diğer Körfez ülkelerini İsrail saflarına itti.
BAE, İsrail'in bölgesel dış politikası ile uyumda rekor kırdı.
Ürdün ise yönetilemez bir sıkışma içerisinde.
Kudüs üzerindeki manevi otoritesi reddedilmekle kalmadı.
"Filistinlilerin devleti" olarak görülme noktasına geldi.
ABD desteği ile güçlenen İsrail yayılmacılığına Rusya da ses çıkarmamakta.
Moskova, sessiz kalarak hem İsrail hem de Arap ülkeleri nezdinde yeni fırsatlar yakalamayı bekliyor.
Gidişata itiraz eden Türkiye, bir süredir türbülanslarla meşgul ediliyor.
İran ise gittikçe ağırlaşan bir abluka altına alınıyor.
***
İsrail'in son yıllarda Ortadoğu'da elde ettiği bu kazanımlar radikal bir kırılma oluşturuyor.
Bir zamanlar bölgede Arap olmayan İran ve Türkiye gibi ülkelerle iyi geçinme telaşında olan Tel Aviv, şimdi Arap başkentlerini büyük ölçüde yanına almış görünüyor.
Bu da İsrail'e emellerini büyütme hırsı veriyor.
Doğu Akdeniz'deki gerginlik ve Kuzey Afrika'daki gelişmeler yeni operasyon alanları açıyor.
Libya, Cezayir ve Sudan yeni kriz noktaları.
Anlaşılan Trump da, 2020 seçimlerine giderken İsrail'in önünü açmaya devam edecek.
Musevi lobisinin desteğini garantilemek için seçtiği bu yol bölgemizi yeni çatışmalara taşıyor.
Bölgesel yeni bir fırtınanın geldiği dönemde Türkiye'nin yerel seçimlerden dört yıllık bir istikrar ile çıkması önemli bir şans.