Yeni Zelanda'nın Christchurch ilçesinde 49 Müslümanın camide şehit edilmesi kritik bir terör olayı. Teröristlerden, Avustralya vatandaşı Brenton, katliamı sosyal medyada canlı yayımladı. Öncesinde de 87 sayfalık bir manifesto paylaşmış. Kullandığı silahlardaki yazılar, tarihler, isimler geniş bir sembol dünyasının malzemeleri.
Manifestosu "İslam, Müslüman, Türkiye ve Erdoğan" karşıtı cümlelerle dolu. Merkel ve Erdoğan dahil bir suikast listesi var. İlginç, bütün detaylar sanki uzun uzun gündem olmak için hazırlanmış. Bir fanatiğin ideoloji dünyasından öte bir istihbarat servisinin çalışma dosyası gibi. Bu yüzden faillerin arkasındakileri hiç bir zaman bilemeyeceğiz.
Mesaj ise net ve kapsamlı. Cami ve Müslümanlar nefret objesi. Brenton, katliamı fevri bir bireysellik sonucu değil, planlı bir fanatizmle yapmış. Beyaz, ırkçı ve Hıristiyan radikalizmini temsil eden argümanlar dile getirmiş. İslam dünyasının önde gelen lideri (Erdoğan), şehri (İstanbul ve Ayasofya) de hedefte. Erdoğan karşıtlığı, İslamofobinin bir parçası durumunda. Avrupa'nın güçlü ülkesi Almanya'nın lideri Merkel'in listede olması da ilginç.
***
Son yıllarda İslamofobi tüm dünyada tehlikeli bir yükselişte. Avrupa'da aşırı sağ ve yabancı düşmanlığına bağlı bir Müslüman karşıtlığı var.
DEAŞ ve
El Kaide gibi örgütlerin saldırıları mazeret olarak kullanılıyor. Ve genellikle Müslümanlara, camilere yapılan saldırılar bireysel sapkınlıklarla açıklanıyor. Halbuki Christchurch katliamı İslam ve Müslüman karşıtlığı konusunda bize farklı şeyler söylüyor. Katliamın, göçmen dostu Yeni Zelanda'da gerçekleştirilmesiyle verilen temel bir mesaj var. Tehlike sadece Avrupa ya da ABD ile sınırlı değil.
Tüm Batı dünyasını kapsıyor. Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada da aynı potada. Aslında Hindistan gibi Batı dışı dünyada aynı tehlikeli gidişatı yaşıyor. Hinduizme dayalı Müslüman karşıtlığı yeni bir milliyetçilik formatıyla güçleniyor.
Dahası, Christchurch katliamı tüm Batı dünyasındaki Müslümanların ölümcül bir tehdit altında olduğunu göstermekle kalmıyor. Gittikçe güçlenen bir olguyu tespit etmek durumundayız. Batı dünyasında
aşırı radikal bir fanatizm fırtınası esiyor. Şimdilik bireysel ya da küçük örgütlenmeler şeklinde ortaya çıkıyor. İdeolojik bir çerçeveye sahip; sembolleri var. Sözgelimi Brenton'un katliamı sosyal medyada yayımlaması bir propaganda örneğiydi.
Silahların üzerindeki geçmişte "Avrupa'nın Müslümanlara karşı yaptığı savaşların tarihleri, kahramanları" olması da bilinçli tercihler:
"Türk yiyici, 1683, Tanrı bunu istedi, Miloş Obiliç, 732 Tours, Charles Martel, Skanderberg..." Ve
mülteci ve Müslüman öldüren
önceki teröristlerin isimleri... Yeni bir aşama geçtik diyorum... Çünkü bu saldırı sıradan bir "İslamofobi" vakası değil.
***
Brenton'un terör söylemi Batıda "beyaz ırkçılığa dayalı bir Hıristiyan radikalizmine" işaret ediyor. Söylemin seküler ya da dini ifadelerle karışık olması bizi yanıltmamalı. Bu terör örgütlü ve bir ideolojiye sahip zihnin ürünü. Hıristiyanlığı kendisine temel alıyor.
"Üstün medeniyet" iddiasının ayrımcılığını da içeriyor. Uyanık olalım, Christchurch katliamı İslamofobinin yeni evresi. Hem Müslümanları tüm Batı'da hedef alabilecek yeni bir radikalleşmenin tezahürü. Hem de Batı'yı, Avrupa'yı ciddi bir krize sürükleyecek özellikler taşıyor. Durmadan "İslami terörden" bahseden uzmanların şimdi ciddi ciddi
"Batılı, Hıristiyan Radikal Terör" üzerine çalışmaları gerekiyor.
Not: Sevgili Beril Dedeoğlu hocayı dün Fatih Camisi'nden Hakka uğurladık. Mekânı cennet olsun.