Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçim kampanyasında "beka" meselesini öne çıkarıyor.
Onun zihnindeki beka tartışması, muhalefetin zannettiğinin aksine, ülkemizin varlık yokluk meselesinin ötesinde bir anlam taşıyor.
2013 yılından beri mücadele ettiği saldırıların yapısal olarak sona ereceği bir düzlemi oluşturmak istiyor. Türkiye'nin içine sokulduğu türbülansı geri gelmeyecek şekilde bitirmek istiyor.
Bunun için de cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşmesini olmazsa olmaz değerlendiriyor.
Özet halini de şu şekilde formüle ediyor: "Türkiye'nin istikrarının korunması ve tökezletilmemesi."
***
Türkiye'nin tökezletilmemesi tabiri "
beka meselesi" ile "
etkin bölgesel rolü koruma" hedeflerini iç içe geçiriyor. Bu da ülkemizin bölgesel ve küresel istikrara yaptığı önemli katkıyı gündeme getiriyor.
Nitekim
Erdoğan bu yaklaşımını Doğu ve Güneydoğu kanaat önderleriyle buluştuğu toplantıda şu şekilde açıkladı: "
Biz tökezlersek coğrafyamızdaki tüm insanları birbirlerine kırdırmak için her gün yeni oyunlar çevirenler bayram eder... Biz tökezlersek Avrupa'dan Amerika'ya kadar tüm Batı'da yükselişe geçen İslam düşmanları adeta zincirlerinden boşalmışa döner."
Açıktır ki, bu cümleler sadece 31 Mart yerel seçimlerinde Cumhur ittifakının adaylarını seçtirmek için sarf edilmedi.
Hatta, Doğu ve Güneydoğu kanaat önderlerine söylenmesi de ayrıca anlamlıydı.
HDP'nin "
Kürdistan" söylemi ile yöneldiği bölücü yaklaşımın, Türkiye ve bölgemiz açısından ne gibi acılar getireceğini hatırlatan bir mahiyete sahipti. Erdoğan, PKKYPG'nin
Suriye'de "
devletçik" kurmak için üstlendiği yıkıcı rolü anlatmakla kalmadı.
Türkiye'nin bölge halklarının güvenliği ve refahı için önemine de değindi. Yani, bölünme kaygısından öte, Türkiye'nin etrafındaki bölgede üstlendiği "
istikrar kurucu rolün" devamına vurgu yaptı.
***
Türkiye'nin son yıllarda karşılaştığı meydan okumalarının bölgesel dizayn hamleleri ile ilişkisi de gözden kaçırılmamalı.
Küresel düzlemde "
dünya beşten büyüktür" söylemi, bölgesel düzlemde ise
halkların taleplerini bastıran statükoculara ve
mezhepçi kutuplaşmaya karşı çıkış
Erdoğan siyasetinin ayrılmaz parçaları.
"
Mısır'da, Irak'ta, Suriye'de oynanan oyunlara" müdahale somut örnekler...
Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Balkanlar'daki "
ilkeli duruş" ise Erdoğan'ın mücadeleyi sürdürme kararlılığı.
Mücadele vurgusu kavga arayışı değil...
Bölgemizin realist bir okumasına dayanıyor.
***
ABD'nin liberal hegemonyasının bittiği, AB'nin "
mülteciler gelmesin" diye değerlerini hiçe sayarak
Sisi rejimini meşrulaştırdığı, İki veliaht prensin Körfez'i rekabet ve çatışmaya sürüklediği bir ortamda mücadeleyi göze almayan hiç bir devlet ve millet ayakta kalamaz. Bedel ödemeyi göze almayanlar bedelden de kurtulamaz.
Bakın, Büyük
Ortadoğu'nun bir ucunda Cezayir gösterilerle sarsılıyor.
Diğer ucunda
Pakistan ile
Hindistan arasında çatışma bir savaşa doğru gitme eğilimi taşıyor. Türbülans uzun bir süre daha bölgeyi terk etmeyecek. Tüm bu bölgede Türkiye'nin istikrara katkı sağlayan politikası giderek önem kazanıyor. Pakistan Başbakanı
İmran Han'ın
Erdoğan'dan Hindistan ile aralarındaki gerilimi düşürecek rol üstlenmesini istemesi bir tesadüf değil.
Bölge halklarına
Erdoğan iktidarının anlamı sorulsa, ekseriyeti "
Erdoğan'ın zayıflamasının Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun aleyhine olacağını" söyleyeceklerdir. Evet, bölgemizin maslahatı için de Türkiye'nin dört buçuk yıllık bir siyasi istikrara ihtiyacı var.