Kılıçdaroğlu önümüzdeki yerel seçimler için bütün maharetini ortaya koyuyor.
Mahareti çok sayıda ikircikliğe dayanıyor. Birbiriyle çelişen karar ve söylemleri aynı anda seferber ediyor. Bir yandan halkçı, katılımcı ve hesap veren belediyecilik diyor. Diğer yandan belediye başkan aday tespitlerini kendi parti içi iktidarını pekiştirmek için kullanıyor.
Böylece 31 Mart sonrasında olası bir başarısızlık durumunda hesap vermeyecek bir durumda olmanın taşlarını döşüyor.
Genel başkanlık yarışı olmasını engelleyecek dizaynlarını ısrarla uyguluyor.
***
Bırakalım
Muharrem İnce'nin "
Ağrı Dağı'na ulaştığını söylediği hataları",
2009'dan beri yanında siyaset yapan Gürsel
Tekin'in açıklamaları da Kılıçdaroğlu'nun
siyaset tarzından
CHP'lilerin ne kadar rahatsız
olduğunu göz önüne seriyor. Tekin, aday
belirlemelerde "
liyakatin kenara bırakıldığını keyfiliğin, şahsi yakınlığın" galip
geldiğini söylüyor. "
Anketlerin göz ardı edildiğini, halk desteği olan adayların olağanüstü kurultay talep ettikleri için dışarıda bırakıldığını" belirtiyor. Dahası,
Tekin, CHP'nin
"halkın değişim beklentisinin sesi olamadığını" iddia ediyor. Ve
ekliyor:
"Hiçbir koltuk başarısızlık üzerine kurulamaz." Üzgünüm, Tekin'in iddiası CHP'deki gerçekliği
açıklamıyor... Kılıçdaroğlu'nun genel
başkanlığı koltuğu sekiz seçimdir "
başarısızlık"
üzerinde duruyor. Ya da her şeye rağmen
genel başkan kalabildiği için "
kısmi başarı" mı demeliyim!
***
Kılıçdaroğlu her seçimde yeni açılım manevraları deniyor. Değişmeyen hedef ise Erdoğan karşıtlığı üzerinden taktik ittifaklar kurmak. Bu seçimlerde de CHP'yi İYİ Parti ile işbirliği, Saadet Partisi ile dirsek teması ve HDP ile de güç birliği yaparak sandığa götürüyor.
Kılıçdaroğlu'nun ittifak kurma manevraları CHP'de gittikçe derinleşen bir ikircikli durum daha yaratıyor. Farklı ideolojik partileri bir araya getirirken CHP'nin siyaset iddiasını yani, kimlik ve ideolojisini zayıflatıyor.
Dahası, SETA Siyaset Direktörü Nebi Miş'in işaret ettiği gibi bu yolla
"CHP seçmenini İYİ Parti ve HDP'ye itiyor." Hatta küskünler sebebiyle DSP'ye de itiyor.
***
CHP oylarının İP ya da DSP'ye kayması ideolojik anlamda şaşırtıcı olmayabilir.
Ancak kendisini
"Cumhuriyetin banisi" olarak gören bir partinin Kürt milliyetçisi
ve ayrılıkçı siyasete kendini bu denli açması
bir ikilem yaratıyor. Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi
HDP'ye açma tercihi 1990'ların başında
SHP'nin iddialı
"sosyal demokrat açılımının" özelliklerini de göstermiyor. Daldan dala
konan, bir sağa bir sola; bir Türk milliyetçisi
bir Kürt milliyetçisi cenaha dönen bir yaklaşım
sergiliyor.
Bu radikal salınımları nasıl rahatlıkla yapabiliyor?
Kılıçdaroğlu'nun ikircikli tercihleri ve söylemleri klasik CHP seçmeninin partisinden kopmayacağı, küsmeyeceği kanaatine bağlı.
***
Bu yerel seçimlerde CHP seçmeninin Kılıçdaroğlu'nun manevralarından yorulup yorulmadığını göreceğiz. Şimdiden net olan bir şey varsa o da, CHP'yi bir dönem FETÖ bir dönem de HDP marjinalliğine açan Kılıçdaroğlu'nun partisini tüm Türkiye'ye ümit veren bir yere taşıyamadığı. Muhalefetin en güçlü partisinin böylesi bir türbülans içinde olması siyasi hayatımızı olumsuz etkilemekte.
CHP'nin iktidardan uzun süreli uzaklığı hem kapsayıcı politikalar geliştirmesini engelliyor.
Hem de tecrübeden kaynaklanan sorumluluk hissini bir türlü üstlenemiyor. İşte bu da Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP'nin bitmeyen serencamı.