Başkan Trump bu defa Latin Amerika'daki bir krizle gündemde. Venezuela eski Meclis Başkanı J. Guaido'yu yasal geçişin meşru devlet başkanı olarak tanıdı. Mayıs 2018'de seçimi kazanan ve iki hafta önce yemin eden Devlet Başkanı Maduro'ya karşı protestoları da "özgürlük ve hukuk devletine sahip çıkmak" olarak niteledi. Washington, 1999'da Chavez'in iktidara gelmesinden bu yana Venezuela'nın gidişatından rahatsızdı. Trump da Venezuela'yı "işgal" seçeneğinden bahsedecek kadar Maduro yönetimine karşı sert bir tavra sahip. Guaido'nun 23 Ocak'ta kendisini başkan ilan etmesine hem ABD'nin hem de Meksika ve Bolivya hariç diğer Latin Amerika ülkelerinin destek vermesi şaşırtıcı olmadı.
Zira son günlerde Trump yönetiminin üst düzey isimleri (Pompeo ve Bolton) ile Senatör M. Rubio, muhalefetin lideri Guaido'yu meşru hükümet saydıklarını belirten tweet'ler atıyordu. Trump'ın açıklamasına Kanada, AB, Fransa, İngiltere, Portekiz, İspanya ve Latin Amerika başkentleri hızlıca destek verdi. Meselenin altyapısı zaten hazırlanmıştı.
***
ABD'nin Maduro aleyhtarı politikası açık bir şekilde Venezuela'da iç savaşa ve darbeye davetiye... Bu mesajı alan muhalefet lideri Guaido, askerlere darbe girişiminde bulunmaları halinde affedileceklerini ilan etti bile. Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, Venezuela'nın
petrol gelirlerinin Maduro'ya değil de Guaido'ya verileceğini açıklaması oldukça kritik... Gelirlerinin neredeyse tamamını petrolden sağlayan Venezuela'da zaten ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor. Petrol gelirlerinin kaybı yüksek enflasyon ile başı dertte olan Maduro yönetimini çok zora sokar. Zira 2017 protestolarının aksine bu defa hükümeti destekleyen fakir mahallelerde de hareketlilik var.
Türkiye, Rusya, Çin, Meksika ve Yunanistan gibi ülkelerin Maduro'ya destek vermesi hükümet cenahının morallerini toparladıysa da ABD'nin işaretini verdiği ekonomik yaptırım Venezuela'yı iç savaşa sürükleyecek bir mahiyet taşıyor.
***
Trump dönemi uluslararası sistemin gittikçe netleşen bir özelliği var. Güç mücadeleleri artık daha çıplak gerçekleşiyor. "
Evrensel normların" ihlalini
maskelemek bile
gerekmiyor. Trump,
Washington'un
Monroe
Doktrini'nden (1823) bu yana
arka bahçesi gördüğü Latin
Amerika'da yaptırdığı darbelere
bir yenisini açıkça eklemekten
çekinmiyor. Tıpkı kendinden
önceki başkanların
Guatemala (1954) ve Şili'de
(1973) yaptığı gibi. Gerçi
Trump, Venezuela'ya müdahale
ederken "
özgürlük ve hukuk devletinden" bahsediyor. Ancak bu kelimeler George W. Bush'un Ortadoğu'daki müdahaleleri sırasında kullandığı "
demokrasi promosyonu" söylemi kadar iddialı da değil.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın darbeye ilk karşı çıkan lider olması da kimseyi şaşırtmadı. Maduro'ya "
Dik dur, yanındayız" mesajını
veren Erdoğan'ın bu hızlı ve
hasbi desteğinin arkasında
Maduro'nun 15 Temmuz darbe
girişimi sırasında Türkiye'nin
yanında olmasına duyulan vefa
bulunuyor. Erdoğan'ın sandığa
verdiği önem duruyor: "
Maduro sandıktan çıkmıştır. Trump'ın bu tür açıklaması demokrasiye inanmış bir insan açısından beni şoke etmiştir." Türkiye'nin
Maduro'ya desteğini
Maduro'nun hatalarını sayarak
eleştirmek anlamlı değil. Trump ve müttefikleri uzlaşma ya da reform çağrısında bulunmuyor.
İç savaş çıkaranlara ve darbecilere ümit veriyorlar.