Fırat'ın doğusundaki "güvenli bölge" üzerine farklı planların yarıştığı bir döneme geçtik.
Bir süre daha bu konuyu enine boyuna tartışacağız.
Ankara hem Washington hem de Moskova ile bu konuda müzakereler yürütüyor.
Washington bürokrasisi Başkan Trump'ın bahsettiği 32 km'lik bölgenin nasıl olacağına dair çalışıyor. İlk önerilerinin dün Ankara'ya gelen J.
Jeffrey tarafından iletilmesi kuvvetle muhtemel. Hava sahasını kontrol etmeye devam edeceğini açıklayan Trump yönetiminin önerisinin km değişikliği ve bir şekilde ABD varlığını koruyacak formüller içermesi ihtimal dahilinde.
Zira hem YPG'yi korumak hem de Türkiye'nin güvenlik kaygılarına hitap etmek, zorlu bir çabaya karşılık geliyor. Ankara "terörden arındırılmış bölgeyi tek başına kurabileceğini" söylüyor."Kuzey Irak" benzeri formüle kapalı ancak "ABD, Rusya ve Fransa ile işbirliğine" açık görünüyor.
***
Moskova'nın önerisi ise geçen çarşamba günü Erdoğan- Putin zirvesinde gündeme getirildi.
Putin, 1998'teki Adana Mutabakatı'nın yürürlükte olduğunu söyledi.Türkiye'nin sınır güvenliğini ve terörle mücadelesini sağlamak için bu mutabakatın temel alınmasını önerdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise dün Kara Harp Okulundaki törende
"Adana Mutabakatı" önerisinin değerlendirilebileceğine işaret etti: "
Bunun altında bir yerde bölücü terör örgütünün bize teslimi yatıyordu.
Şimdi tabii dünkü seyahatten sonra Sayın Putin'le yatığımız görüşmelerle bu Adana Mutabakatı'nın yeniden gündeme gelmesi, bunun üzerinde ısrarlı bir şekilde durmamızın gerekliliğini daha iyi anlıyoruz." Putin önerisiyle Türkiye'nin
Suriye rejimi ile çalışmasını istiyor.
ABD çekildiğinde YPG kontrolündeki bölgenin Esed yönetimine geçmesini istiyor.
"
Güvenli bölgenin" Adana Mutabakatı'na referansla sınır güvenliği formuna bürünmesini öneriyor. Putin "
Şam'ın Kürtlerle diyalog içinde olmasını teşvik ediyoruz" derken de YPG'ye mesaj göndermekten vazgeçmiyor.
***
"
Adana Mutabakatı" tartışmasının
"
güvenli bölge" konusunda
Moskova ile yürütülen müzakeresinin
başlangıç noktası olduğunu
düşünebiliriz. Zira Erdoğan'ın
konuşmasındaki "
Bunun altında bir yerde bölücü terör örgütünün bize teslimi yatıyordu" cümlesi de oldukça kritik.
Bu cümle ile 2011'e kadar işleyen bu mutabakatı tartışmaya açtı. Mutabakat sadece Abdullah Öcalan'ın teslimi ile ilgili değildi.
Aynı zamanda
PKK'nın terör örgütü olarak kabul edilmesi, tüm faaliyetlerinin yasaklanması ve militanlarının yargıya sevk edilmesini de içeriyordu.
Erdoğan, "
bölücü terör örgütünün bize teslimi" diyerek
PKK'nın kolu olan YPG'yi de
kast ediyor elbette.
O halde soru şu: "
Esed rejimi Fırat'ın doğusunda YPG'nin faaliyetlerini yasaklayacak ve YPG'lileri Türkiye'ye teslim edecek" bir
irade oluşturabilir mi? Moskova
şunu görmeli: YPG'lilerin "
Esed rejimi askeri" olmayı kabul
etmesiyle Ankara'nın Suriye sınırındaki
güvenlik kaygıları giderilemez.
Bu yolla YPG enstrümanını da ABD'den devr alamaz.
Aslolan Türkiye ile Suriye'de ilerlettiği işbirliğini korumak olmalı.
ABD'nin hava sahasını korumaya devam ettiği ortamda Moskova, önerisini çok daha fazla geliştirmek zorunda.
Ankara ise Erdoğan'ın söylediği şu gerçeği tüm dünyaya göstermek için getirilen önerileri samimiyetle tartışıyor:
"Bizim Suriye'de işgal derdimiz yok. Bize vatan topraklarımız yeter. Suriye'de insani amaçlarla bulunan tek ülke Türkiye'dir."