Irak ve Suriye'nin parçalanması yönündeki gidişat Ankara ve Tahran'ı birbirine yakınlaştırıyor. Barzani'nin "bağımsızlık" referandumu sonrası takınılan ortak tavır bu yakınlaşmada "tarihi bir anın" geldiği yönünde yorumları beraberinde getirdi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan çarşamba günü 4. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı için Tahran'daydı.
Ziyarette turizmden bankacılığa, gümrüklere ve doğalgaza kadar ekonomik işbirliği konusunda birçok imza atıldı. 30 milyar dolarlık ticaret hacmi ve milli paraların kullanılması konuları öne çıktı. Dahası, IKBY'nin referandum kararına yönelik nasıl bir politika uygulanacağı ve Suriye'deki çatışmasızlık bölgelerinin yönetilmesi her seviyedeki müzakerelerin çerçevesini oluşturdu. Bu da iki ülkenin "savunma ve istihbarat" alanlarında yakın bir işbirliği arayışında olduğunu gösteriyor.
***
Türkiye ile
İran'ın yakınlaşmasının birçok meydan okuma ile yüzleşmesi gerektiği aşikâr. Kasrı Şirin anlaşmasından beri sıcak çatışma yaşamayan bu iki güçlü komşunun ilişkilerinde yine de rekabet boyutunun işbirliğinden önde olduğunu görmek gerekir. Tarihten bu rekabetin örneklerini tek tek saymaya gerek yok. Sadece 2011'de başlayan Suriye iç savaşının seyrine bakmak bile iki bölgesel güç arasında nasıl bir kapışmanın yaşandığını gösterecektir.
İşte bu sebeple Irak ve Suriye'nin parçalanması gibi hayati bir tehdit karşısında işbirliğine yönelen Ankara ve Tahran'ın bu kararlılığının test edileceği birçok husus ve olası kriz bulunuyor. Öncelikle Kuzey Irak'tan başlarsak...
Tecrübeli siyasetçi Barzani'nin "
çılgınlık" olarak görülen referandum kararını neden aldığı sorulmaya devam edilecek. II. Dünya Savaşı sonunda kurulan Mahabad cumhuriyetinde doğan bir Kürt olarak psikolojik ve ideolojik sebeplerle bu kararı aldığı söylenebilir. Babası Molla Mustafa Barzani'nin ya da kendi çocukluğunun hayalini gerçekleştirdiği de hatırlatılabilir. Ancak kanaatimce daha ağırlıklı siyasi açıklama şu üç cümlede saklı:
1- Irak ve Suriye'de Deaş sonrası dönem netleşmeden bağımsızlığı alabileceğini düşündü.
2- İsrail, ABD ve
Rusya gibi güçlerin IKBY'nin tasfiyesine bir şekilde müdahale edeceğini hesapladı.
3- Bağımsızlığa en sert karşı çıkacak Irak merkezi yönetiminin askeri- siyasi zayıflığının yanında İran ve Türkiye'nin başka alanlarda birbiriyle çatışan menfaatlerini kullanabileceğini öngördü. Uygulanabilecek ambargonun, Kerkük'e yönelik hızlı bir askeri operasyon da yapılmadığı takdirde, eninde sonunda gevşeyeceğini tahmin etti.
***
Ankara-Tahran yakınlaşmasının önünde iki yönlü bir meydan okuma bulunuyor. İlki, yapısal. İran yayılmacılığının bölgedeki ve Irak- Suriye'deki "
kazanımlarının" Türkiye'nin menfaatleriyle uyumlaştırılmasının zorluğu. Şii milislerden,
Esed'in geleceğine ve
PKK'ya yönelik politikaya kadar. Sözgelimi, sınırlarında "
terör kuşağı" istemeyen Türkiye'nin PKK-YPG'ye karşı düzenleyeceği operasyonlarda İran'ın nasıl bir işbirliği sunacağı kritik önemde. Yine muhaliflerin Esed'li bile olsa bir geçiş sürecine nasıl eklemlenebileceği bir diğer konu.
İkincisi ise diğer aktörlerin Türkiye-İran yakınlaşmasına tepki olarak üretecekleri yeni politikaların yönetilmesiyle ilgili. İsrail ve Körfez ülkelerinin bu yakınlaşmadan rahatsız olacağı ortada. ABD'nin Suriye'yi terk etmesi ihtimalinden ve İran ile "
komşu" olmaktan kaygılanan Tel Aviv, Türkiye'nin İran'ı sınırlandırma çabasını sekteye uğrattığını düşünecektir. Washington'ın dikkatinin de bu konuya çekilmesi olası. PKK'yı İran'a karşı konumlandırmak isteyen Washington'ın bunu sağlayabilmesi kolay görülmüyor. Bu durumda Türkiye ve İran ile birlikte çalışan Rusya'nın PKK-YPG'yi daha fazla sahiplenmesi diğer bir sorun alanına dönüşebilir. Körfez ülkelerinin İran'ı sınırlandırma konusunda ABD'den yaşadıkları hayal kırıklığı ile Rusya'ya yöneldiklerini görüyoruz. İşbirliği içinde olunan bir aktör olarak Rusya'nın bile Türkiye-İran yakınlaşmasını dengelemek isteyebileceği öngörülmeli.
Ezcümle, Türkiye ve İran'ın Irak ve Suriye'de yakın bir işbirliğine girmesi bölgesel denklemi hareketlendirecek bir gelişme olacaktır.