IKBY'nin "bağımsızlık" referandumu komşu ülkelerde "toprak bütünlüğü" hassasiyetini zirve yaptırdı. Irak, İran ve Türkiye, bölgesel yönetimin referandum öncesi statükoya dönmesini sağlamanın yollarını arıyor.
Ekonomik tecritten askeri operasyona kadar bütün seçenekler Irak'ın parçalanmasını durdurmayı hedefliyor. Ana strateji Bağdat'ı muhatap haline getirmek ve bir şekilde Kerkük'ü IKBY'nin kontrolünden alabilmek şeklinde.
Bölgesel güçlerin arasındaki koordinasyonun mahiyeti ve ABD ile Rusya'nın politikalarını netleştirmesine bağlı olarak Irak'ın geleceği önümüzdeki aylarda belirlenecek.
***
Barzani ise, bir yandan Türkiye ve İran'ın tavrını yumuşatmaya çabalarken, diğer yandan Irak ile müzakere masasına oturmayı istiyor.
Elbette ABD'nin sertleşen iklimi "
masada müzakere" düzlemine çekmesini de
şiddetle arzulayarak...
Her geçen gün yeni somut adımların atıldığı bir ortamda Barzani'nin referandumu gerçekleştirmesinin orta ve uzun vadede çok önemli bir sonucu oldu. O da Ortadoğu'da yeni bir milliyetçilikler kapışması dönemine girilmesidir.
***
Bünyesinde Kürt nüfusu barındıran ulusdevletler bir yönüyle Kürt milliyetçilerini bir arada yaşamaya ikna konusunda en zorlu evreye geçtiler. Zira referandumla bir arada yaşamın bir yolu olarak "
özerklik" çalışamaz ilan edilmiş oldu. Dahası, Kürt milliyetçilerinin bulundukları ülkelerdeki "
statü" taleplerinin ister istemez "
bölünme" ile sonuçlanacağı yönündeki algı güçlendi.
"
Büyük Kürdistan" tahayyülünün dört ülkede hangi bölgeleri içerdiği yönündeki haritalar sembolik düşmanlıklar olmaktan öteye geçti. Halkların zihninde orta vadede kendi çocuklarının tanıklık edeceği felaketler olarak kodlanır hale geldi. Ve ABD ve İsrail gibi güçlerin de bölgedeki ulus-devletleri parçalamaya yöneldiği kanaati pekişti.
Doğrusu, Irak ve
Suriye'nin başarısız devlete dönüşmesi "
beka" korkularının gerçekliğine işaret eden bir konjonktür yaratıyor.
***
Bu yönüyle artık bölgesel güçlerin önündeki en büyük meydan okuma Kürt milliyetçiliği ile yüzleşmektir. Hem 4 parçayı birleştirme hülyasındaki PanKürdist aktörlerin yapıp ettikleri anlamında. Hem de "
bölünme" arayışında görülen Kürt milliyetçilerine tepkileri kontrol edebilme anlamında.
Etnik temelli anti-Kürt hissiyatın kontrolden çıkması daha fazla çatışma ve yabancılaşma üretecektir. Vatandaşlık ve milli kimlikler "
Kürtlerin haklarının gerçekte ne olduğu" bağlamında yeniden tanımlanmak zorunda hissedilecek. Ve bu tartışma Irak ve Suriye'deki Kürt milliyetçilerinin elde ettikleri ya da edecekleri "
statüler" gerçekliği ile yüzleşme üzerinden yapılacak.
Bu olası "
statülerin" Türkiye ve İran'a tehdit teşkil etmediği argümanı Barzani'nin referandum kararından sonra ikna ediciliğini tümüyle kaybetti. Hatanın Bağdat'ta mı Erbil'de mi olduğu artık ikincil bir konu. Hele hele, Suriye'nin kuzeyinde PKK-PYD kontrolünde oluşacak bir özerk yapının Türkiye'nin bütünlüğüne zarar vermeyeceği argümanı kamuoyunda daha rahat mahkûm edilecektir.
***
Hatırlayalım, Arap isyanlarının ilk aylarında Arap milliyetçiliği yükselmişti. Suriye'den Yemen'e iç savaşların ortaya çıkışı ile yerini Sünni-Şii sekteryan kutuplaşmaya bırakmıştı. Deaş ile mücadele ise Kürt milliyetçilerine fırsat alanları açtı.
Irak'ta Barzani'nin referandumu ve Suriye'de ABD destekli olarak PKK-PYD'nin özerklik arayışı da sadece Kürt milliyetçiliğini güçlendirmekle kalmıyor. Kürtleri, Arap, Türk ve Fars milliyetçiliklerinin tepkisel "
ötekisi" haline getiriyor.
Artık Kürtler de, Kürt milliyetçilerinin "
aşırı talepleri" ile yüzleşmek zorunda. Ve maslahatın "
bölünmeden" geçmediğini dillendirme yönünde Kürt siyasetçilere daha fazla görev düşecek.