Suudi Arabistan kraliyet ailesinde "kimin yeni kral" olacağı netleşti. Sadakat Konseyi'nin 34 oyundan 31'ini alan Muhammed bin Selman (MbS) veliaht prens ilan edildi. Kral Selman, abisi Abdullah'ın ölümünden sonra 2015'te tahta geçmiş ve üç ay sonra da Muhammed bin Nayif'i (MbN) veliaht, oğlu MbS'yi de vekil veliaht yapmıştı.
Bu tarihten itibaren veliaht ile vekil veliaht arasında bir iktidar mücadelesi yaşandıysa da alanını genişleten hep MbS oldu. Kral Selman'ın MbS'nin projelerine onay vererek iktidar alanını sürekli genişletmesi aslında söz konusu değişimin yaşanacağının göstergesiydi.
S. Arabistan'ın Yemen'e müdahalesinin, 2030 vizyonunun, Mısır'dan iki adanın alınmasının, Trump yönetimi ile iyi ilişkilerin ve Katar ablukasının arkasındaki isim olarak gösterilen MbS yeni kral olmasını garantileyecek son merhaleye de ulaştı.
MbS'nin yükselişinde Kral Selman'ın ön açmasının yanı sıra Abu Dabi veliahdı Muhammed bin Zeyd'in hem bölgede hem de ABD'de verdiği stratejik desteğin de önemli bir katkısı bulunuyor.
***
Veliaht değişimi Washington ve Ankara dahil hiçbir dünya başkentini şaşırtmadı.
Aksine Riyad'ın dış politikasındaki ana aktörün yerini sağlamlaştırmasıyla daha verimli bir karar alma sürecinin yaşanacağı beklentisi oluştu. Hatta MbS'nin bu kadar kolaylıkla veliaht olmasını Başkan Trump ile kurduğu yakın ilişkiye bağlayan ve "
Trump etkisi" olarak niteleyen analizler basında yer aldı.
Yine MbS ile birlikte diğer genç prenslerin kritik görevlere getirilmesini kraliyet ailesinin tepesinde "
genç bir neslin iktidarının başlaması" olarak değerlendirebiliriz. Ve Suud hanedanındaki iktidar silsilesinin netleşmesini de bir istikrar unsuru olarak görebiliriz.
Ancak MbS'nin genç, hırslı ve maceraya açık olması Riyad'ın bölgesel politikalar konusunda nasıl bir yol izleyeceği hususunda soru işaretleri oluşturuyor. Muhammed bin Zeyd ile kurduğu kişisel ittifakın İhvan gibi demokratik İslamcı hareketleri tasfiye, Yemen'e başarısız müdahale ve Katar'ı abluka ile sonuçlanması bölgede kaygı uyandırıyor.
Trump'un Riyad zirvesinde Arap liderlere sunduğu "
teşvikten" fazlasıyla cesaret bulacak iki veliahdın bölgesel liderlik hesaplarına hız vermesi kuvvetle mümkün. İran'ı çevreleme hedefinin Washington'da Ortadoğu'ya dair ana gündem maddesi olduğu hatırlanırsa S. Arabistan sert politikalara ağırlık verme arayışı artabilir.
Ancak ağır Suud bombardımanlarına rağmen Husilerin hâlâ Sana'da kontrolü elde tutması Riyad'ın Tahran'ın vekilleri ile baş etmede başarılı olamadığını gösteriyor.
Kaldı ki petrol gelirlerinin düşüklüğü ve Suud ekonomisinin mevcut sorunları Riyad'ın Trump'a söz verdiği silah alımını yapacak meblağı bile nereden bulabileceği sorusunu akla getiriyor.
Suud hanedanının kendi siyasi-askeri ve ekonomik kapasitesini iyi hesaplayan bir güç projeksiyonu içinde olması gerekir. BAE'nin kapasitesinden ve Trump'ın ikircikli sözlerinden yola çıkacak yeni maceralı girişimlerinin S. Arabistan'ın bölgesel aktörlüğünü zayıflatması ve hatta beka sorununu azdırması pekala mümkün.
Washington'ın öncelikleri ile Körfez'in kaotik dengelerini birleştirmek çok dikkatli stratejileri zorunlu kılıyor. Katar ablukası ile ilgili ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan son "
şüphe" dolu açıklama buna sadece bir örnek.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nauert, Katar'a karşı uygulanan ablukada zaman geçtikçe Suud ve BAE'nin iddialarıyla ilgili "
şüphelerin" artmasına şu soru ile işaret etti: "
Atılan adımlar gerçekten Katar'ın terörizmi desteklediği yönündeki iddiaların sonucu muydu; yoksa Körfez ülkeleri arasında uzun zamandan beri var olan sorunlarla mı ilgiliydi?"
Ortadoğu'daki çatışmalara daha fazla ABD askeri göndermesi beklenmeyen Trump yönetiminin bölgeye etkisi çok kompleks sonuçlar üretebilir. Körfez ülkelerinin hırslarını ve kapasitelerini bu gerçeklikle birlikte hesap etmesi elzemdir.