Washington'ın YPG'yi silahlandırma kararı Ankara'nın tadını kaçırdı. Türk-Amerikan ilişkilerinde "kriz" olarak yorumlanan bu karar Erdoğan-Trump zirvesini daha da kritik hale getirdi. Erdoğan'ın son kararı "peşrev" olarak nitelemesi ve "nihai görüşmeyi" kendisinin Başkan ile yapacağını söylemesi ümidini bir ölçüde koruduğunu düşündürmekte.
Aslında, ABD'nin Ortadoğu yol haritasında Türkiye'ye nasıl bir yer verdiğinin ipuçları bu görüşmede netleşecek. Şimdiden anlaşılan şey, Ankara'nın Trump yönetimi ile arzu ettiği kapsamlı işbirliği arayışının arzu edilenden zor olacağı. Hatta inişli çıkışlı bir dönemi de içerebileceği. Yine, Obama'nın Ortadoğu'daki klasik ABD müttefiklerine yönelik olumsuz politikasını Trump'ın değiştirmesinin, eğer mümkünse tabii, hayli vakit alacağı.
Şurası açık, Trump'ın bölgemize yaklaşımı henüz tutarlı bir politika oluşturmaktan uzak. Bugünlerde Körfez ülkeleri ile İran'ı çevreleme hedefi üzerinden yürüyor. Yakın gelecekte ise Rusya ile yakınlaşma arayışının ve Suriye'de siyasi geçiş süreci politikasının şekillenmesini bekleyebiliriz. Trump'ın DEAŞ ile mücadele politikasında ise bir değişiklik yok. CENTCOM'un YPG ile Rakka'ya girme kararındaki ısrarı bunu gösteriyor.
***
YPG kararından sonra, Trump'ın 16 Mayıs'ta Erdoğan ile görüşmesinde göstereceği samimiyet jestlerinin Ankara'nın derin kaygılarını gidermesi mümkün değil. Suriye-Irak'ın geleceği ve İran'ın sınırlandırılması bağlamında geniş ölçekli bir yeni değerlendirme yapılması gerekiyor. Bu yüzden Trump'ın Erdoğan'a bölgesel düzlemde nereye gidildiğine dair bir perspektif sunabilmesi gerekli. Eğer iyice eskimiş "
stratejik ortaklık" tabirinden geriye bir şeyler kalmış ise, Washington, Ankara'yı şu spesifik hususta tatmin edecek bir yol haritası verebilmeli:
Suriye-Irak'ın bütünlüğü ve PKK-YPG'nin geleceği ne olacak? Zira Türkiye için PKK ile mücadele ABD ile koordinasyon olmadan da takip edilmesi gereken hayati bir öncelik. Söz konusu yol haritası görülmeden PKK ile YPG'yi birbirinden koparma önerisinin bile inandırıcılığı olmayacaktır. PKK'nın üst düzey yönetimini tümüyle tasfiye etmeden PKK-YPG organik ilişkisi bitirilemez. Ve Ankara'ya yeni bir çözüm süreci tavsiye etmenin ise hiçbir anlamı yok.
***
PKK ile bir daha masaya oturmak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ulaşılan milli bütünlüğü ve AK Parti-MHP bloğunun ortak siyasetini çökertmekten başka bir işe yaramayacaktır. YPG cenahından gelen "
Türkiye'yi hedef almayacakları" açıklamasının da taktik bir yaklaşım olduğu açıktır. Unutulmasın, 2013'teki "
çözüm sürecini" baltalayan şey Obama'nın YPG ile iş tutmaya başlaması üzerine PKK'nın Kuzey Suriye'de gördüğü fırsatlardı.
ABD'nin bu kadar açıktan desteklediği PKK-YPG ne devlet hedefinden ne de Pan-Kürdist emellerinden vazgeçmeyecektir. Ve Ankara da milli güvenliğini tehdit eden PKK-YPG ile mücadelede kendi seçeneklerini üretmekten geri durmayacaktır. Zira YPG, Washington için DEAŞ ile mücadelede yararlı bir enstrüman ise Ankara için görüldüğü yerde vurulması gereken, meşru bir hedeftir.
İşte bu sebeple Ankara'nın PKK endişesini dindiremeyen Washington çok uzun bir süre geçmeden kendini Türkiye'nin farklı stratejik tercihlerini daha fazla tartışır halde bulacaktır. Erdoğan'ın Kuveyt dönüşü uçakta basın mensuplarına söylediği sözler Trump'a bölgede Türkiye ile çalışmanın kaçınılmazlığını hatırlatıyor: "
Ortadoğu'da Türkiye'siz bir karar verilmesi düşünülemez. Eğer Türkiye'nin fikrine müracaat etmeden birileri karar alıyorsa bunun bedelini aslında ağır ödüyorlar. Türkiye ile ne yapabiliriz diye düşünmeleri gerekir."
Bilmem, Obama'nın deneme
yanılmalarını Trump'ın tekrar
etmesine ihtiyaç var mı?