DAİŞ, tüm "insanlığa" karşı açtığı savaştaki kanlı yüzünü bu kez Nice'te gösterdi. Perşembe gecesi Fransa milli günü kutlamaları sırasında kalabalığın içine kamyonla zikzaklar çizerek giren terörist 84 kişinin ölümüne sebep oldu. DAİŞ'in terör saldırısına karşı Fransız güvenlik birimleri teyakkuz halindeydi. Ancak DAİŞ daha fazla insanı öldürmek için dünya terör tarihinin bilindik bilinmedik yöntemlerini sentezleyerek yeni yöntemler denemekte ısrarcı.
Eylül 2014'te DAİŞ'in sözcüsü Abu Muhammed El-Adnani örgüt mensuplarını "arabayla ezme ve bıçaklama" eylemlerine teşvik etmişti. Taktik, yöntem, yer ve zamanlama açısında tahmin edilemezlik avantajına sahip.
Hatta terör eylemi yapmak için silaha, bombaya bile ihtiyaç olmadığını gösteriyor. Bu sebeple Fransız güvenlik birimlerinin zafiyetinden bahsetmenin pek bir anlamı yok aslında. Gündelik hayatı "hapishaneye" çevirecek ölçüde güvenlik önlemi almak terörün istediğine ulaşması demek olacak.
DAİŞ'in Fransa'yı yeniden hedef alması bu ülkedeki Kuzey Afrikalıları radikalleştirmede gösterdiği başarıyla alakalı. Bu örgüte en çok katılımın Tunus'tan olduğu biliniyor. Nitekim saldırganın Tunus kökenli Fransız vatandaşı olduğu yerel medyaya yansıdı.
DAİŞ'in bu tür saldırılarında amaçladığı şey kendisini "İslam'ın cihat eden temsilcisi" olarak konumlandırmak. Ve Batı başkentlerini kendi ülkelerindeki Müslümanları marjinalleştirecek tepkilerde bulunmaya itmek. Avrupa'daki yabancı düşmanlığını Müslüman karşıtlığına dönüştürerek her bir Müslümanı potansiyel teröriste çevirmek.
Daha önceki saldırılarda sağduyusunu koruyan Fransız devlet adamlarının bu seferki açıklamaları daha duygusal tonda. Cumhurbaşkanı Hollande "Fransa İslamcı terör tehdidiyle karşı karşıya; Fransa özgürlüğün sembolü 14 Temmuz ulusal bayramında hedef alındı; çünkü insan hakları fanatikler tarafından reddediliyor ve Fransa onların doğrudan hedefi" cümlelerini kullandı.
DAİŞ terörünün "İslamcı terör" olarak nitelenmesi de sorunlu bir yaklaşım. Terörle mücadelede kararlılık devam etmeli ancak tanımlamalar dikkatli yapılmalı. Her şeyden önce DAİŞ'in saldırıları "İslamcıların Batılılara açtığı bir savaş" değil. Radikal selefi ideolojiye sahip DAİŞ'in insanlığa karşı savaşıdır. Hem Müslim hem gayrimüslim olanları mağdur etmektedir. Hem Brüksel ve Paris'te, hem İstanbul ve Bağdat'ta katliamlar yapmaktadır.
Irak'ta ve Suriye'deki hedeflere daha fazla bomba yağdırmakla DAİŞ terörü sorunu çözülmeyecek. İsterse bu bombalama ABD- Rusya işbirliği ile yapılsın. Bu ülkelerdeki iç savaşlar Sünni Arapları da kapsayacak bir siyasi çözüme kavuşturulmalı. Rusya, Esed ve Şii milisler Halep'te katliam yaparken radikalleşmenin önüne geçilemez. Suriye'de PKKPYD'nin arkasına takılmış bir grup Sünni Arap ile de Sahva hareketi oluşturulamaz. Ilımlı muhaliflere "PKK-PYD emrinde DAİŞ ile savaşmayanı terör örgütü ilan ederim" tehdidinde bulunarak da bu terör dalgası durdurulamaz. Kaldı ki radikalleşmenin bataklığı kurutulmadıkça Avrupa kentleri de terörden kurtulamaz. Zira teröristler her Avrupa ülkesinin içinde halen mevcut. Yapılması gerekenlerin bazılarını ise şöyle sıralayabilirim:
ABD öncülüğündeki koalisyonun DAİŞ ile mücadele stratejisi yeni baştan ele alınmalı. DAİŞ'e düşmanlarına karşı saldırı yapma fırsatı tanıyan yaklaşım terk edilmeli.
Zamana yayılmış bir yöntemle ve DAİŞ sempatizanı kitlelerin tepkisini çekecek yerel aktörlerle bu örgütün bitirilemeyeceği görülmeli.
Radikalleşme dünya ölçeğinde kapsamlı bir işbirliği ile engellenmeli; terörist ayrımı yapılmadan...
DAİŞ'in "İslam ve cihat anlayışını" gayrimeşru ve gayri İslami ilan edecek bir İslami/ İslamcı seferberlik gerekli. Bu da bütün İslamcıları terörist gören yaklaşımı terk etmeyi gerektiriyor.