Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Washington seyahati sırasında yaptığı görüşmelerin hepsinin değişmez gündemi PKK ve DAİŞ terörü ile mücadele.
Sadece ABD kamuoyuna değil Avrupa'ya da terörle mücadelede işbirliğinin ortak menfaat olduğunu ısrarla hatırlatıyor.
Müttefiklik ilişkisinin gereklerini gerektiğinde eleştirel bir dille anımsatarak...
Washington'daki PKK, Paralel ve diğer Türkiye karşıtı lobilerin protestolarına ve ABD medyasında çıkan "otoriterlik" suçlamalarına rağmen diplomasi, reel konularla ilgileniyor.
Başkanlık seçimlerinin getirdiği dağınıklık görünse de Washington, somut politikaların tartışıldığı, rasyonel hesapların yapıldığı bir başkent. Reel menfaatlerin adı Türkiye için PKK-PYD ile mücadele ise ABD için DAİŞ'le savaşta bir gelişme daha sağlama ihtiyacı.
Türkiye PKK terörü sebebiyle her gün insanlarını kaybederken ABD iç kamuoyu da Donald Trump'ın korkulara oynayan adaylık kampanyası sebebiyle DAİŞ tehdidine çok duyarlı. Bu yüzden görüşmelerde Türkiyeİsrail ilişkileri ve Kıbrıs gibi başlıklar konuşulsa da kritik konular 92 km'lik Azez-Cerablus hattının DAİŞ'ten arındırılma konusu ve PKK'nın bölgesel konumu/geleceği.
ABD tarafının Suriye'nin bütünlüğünden ve Kürt devleti görmek istemediğinden bahsetmesi yeterli olmuyor. Türkiye, PKKPYD aynılığı ve ABD hava operasyonlarının yoğunlaştığı Mümbiç bölgesinin geleceğini sorguluyor. Bu bölgenin kontrolünün PYDYPG'ye değil ılımlı muhaliflere verilmesini istiyor. Bunun için de ABD'yi ılımlı muhalif gruplara hava desteği vermeye çağırıyor.
Suriye dosyasında rol alan ABD kurumlarının bir dağınıklık hatta birbiriyle rekabet halinde olduğu konuşuluyor. DAİŞ'in önceliği sebebiyle Beyaz Saray'ın görüşünü oluşturmada Pentagon ağırlıkta; Dışişleri ise süreçte daha sembolik durumda. Esed'e yönelik operasyonlarla ilgilenen CIA de Azez-Cerablus hattının geleceği konusunda Türkiye ile benzer konumda olsa da istediği etkiyi oluşturamıyor. ABD'li yetkililer PYD'ye değil Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesindeki Araplara destek verdiklerini söyleseler de PKK'nın PYD-YPG üzerinden Kuzey Suriye'yi talim ve mühimmat temin sahasına çevirdiği önlerine koyuluyor. PKK canlı bombalarının PYD-YPG kontrolünde eğitildiği bilgisi çok somut.
Türkiye ve ABD'nin Suriye masasında ortak bir noktaya gelmesi için Azez- Cerablus hattının kontrolünün nasıl şekilleneceği ve hangi grupların burada etkili olacağının formülünün bulunması gerekiyor. ABD, PYD-YPG ile Arap aşiretlerini bir araya getirerek SDG'yi kurmuştu. Amaç Türkiye'nin PKK terörüne destek eleştirilerinden kurtulmaktı ancak PKK'ya "hırs" ve "meşruiyet" sağladı.
Yapılması gereken ABD'ye yakın Arap aşiretlerle Türkiye'ye yakın ılımlı muhalefet örgütlerini bir araya getirmek olabilir. Bu yeni oluşuma hava desteği verilerek DAİŞ bölgeden temizlenebilir. ABD'nin Türkiye'nin YPG'den duyduğu rahatsızlığı teskin edecek adımlar atması mutlaka gerekli.
PKK terörü ile mücadelede iç kamuoyunda büyük desteğe sahip olan AK Parti Hükümeti aksi durumda YPG'yi vurmak zorunda kalabilir. Fırtına obüslerinin DAİŞ hedeflerini vurduğu gibi YPG'ye de çevrilmesi ciddi bir seçenek. Türkiye-Rusya ilişkilerinde yakın gelecekte bir yumuşama olması halinde bu seçenek daha da etkili olabilir. PKK başka bir seçeneği kalmadığını katı bir şekilde hissetmedikçe çözüm sürecinin buzdolabından çıkarılma zamanı gelmeyecek.
Terörle mücadele Türkiye'nin birinci önceliği ise ABD'li yetkililerin Erdoğan'a bu alanda somut çözüm önerileriyle gelmesi ikili ilişkileri eski rayına oturtma yolunda iyi bir başlangıç olabilir.
Obama'nın Türkiye için umduğu "Doğu ile Batı'yı birleştirme rolü" ne yazık ki demokrasinin yaygınlaşması alanında olamadı. Suudi Arabistan gibi statükocu güçler Arap baharını kışa çevirdi, ABD de, en hafif tabirle, buna seyirci kaldı. Suriye ve Irak'ın "terörist üreten" yerlere döndüğü bu dönemde Türkiye, terörle mücadelede işbirliği konusunda Doğu ile Batı'yı birleştiren bir rol üstlenebilir. Zira her iki ülkeden gelen PKK ve DAİŞ terörünün en büyük mağduru Türkiye.
Terör dalgasının Avrupa'yı da daha fazla vurmaması için Erdoğan'ın bahsettiği "uluslararası işbirliğine" şiddetle ihtiyaç var.
Obama yönetiminin ikili ilişkilerdeki "yorgunluğu" ve kurumlar arasındaki "dağınıklığı" bir kenara bırakarak sahanın gerçeklerine odaklanmasının zamanı.