Obama yönetiminin PYD'ye desteği Türk-ABD ilişkilerinde büyük bir krize davetiye çıkarmaya devam ediyor. DAİŞ sonrası Suriye'nin geleceğini şekillendirmede ABD'nin PYD'ye ne tür bir anlam yüklediği tartışma konusu ise de bu örgütü Türkiye'ye karşı kullanmaktaki ısrarı aşikâr.
Aslında, Kobani'deki PYD-DAİŞ mücadelesinden bu yana ABD, PYD- YPG'yi Türkiye'yi DAİŞ ile mücadele konusunda baskılamak için "değnek" olarak kullanıyor. Obama'nın DAİŞ ile mücadele temsilcisi Brett McGurk'un iki hafta önce Kobani'de, bir -iki yıl öncesine kadar HPG-PKK'da görev üstlenen, YPG yetkilisinden plaket alması yeni bir kilometre taşı mahiyetinde.
McGurk, Maliki yönetiminin Şiici siyasetini destekleyen ve Sünni Arapları denklem dışına atan bir görüşe sahip olmakla biliniyor. Ancak 17 kişilik bir heyetle yaptığı ziyaret sadece Washington'daki Dışişleri ve Pentagon'un Türkiye perspektiflerinin farklılığının yansıması olarak görülemez. Ya da 2003 Irak işgali sırasındaki ABD kayıplarını Türkiye'nin 1 Mart Tezkeresi'ni kabul etmemesine bağlayan ABD askeri çevrelerinin bugün Irak'ta etkili olmasıyla da açıklanamaz.
Neticede McGurk'un ziyareti Beyaz Saray tarafından sahiplenilmiştir. Dahası, ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby peş peşe iki açıklamada PYD- YPG'yi terör örgütü olarak görmediklerini aksine partner olarak destekleyeceklerini ifade etti. Yine McGurk son açıklamasında "Türkiye'yi PKK'ya karşı korumak istiyoruz" cümlesini kullansa da PYD'yi güçlendirme niyetinin altını çizdi. Hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ziyarete "Biz size nasıl güveneceğiz? Ben miyim senin ortağın yoksa Kobani'deki teröristler mi?" cümleleriyle verdiği sert tepkiden sonra. Geldiğimiz noktada ABD, sadece PKK'yı terör örgütü olarak gördüğünü söylemekle yetinemez. Zira bugünün uluslararası sisteminde herhangi bir örgütün terörist olarak tanımlanmasında en büyük meşrulaştırıcı güce sahip olan ülke ABD'dir. PYD -PKK bağlantısını çok iyi bildikleri halde PYD'ye desteklerini artırmalarını DAİŞ ile mücadele adına savunmaları da faydasız.
Suriye'de halihazırda Rusya'nın muhalifleri bombalaması kadar DAİŞ'e fayda sağlayan başka bir şey yok. Bunu durdurmak için hiçbir şey yapmayan ABD'nin, müttefiki Türkiye'yi PKK- PYD konusunda bu kadar zorlamasının sebeplerinden birisi PYD'yi tümüyle Rusya'ya kaptırmamak.
Bir diğeri de olası bir çözüm sürecinde üçüncü göz konumunda kalarak Ortadoğu'daki Kürtlerin kaderinin tayini konusundaki rolünü güçlendirmek. Ancak bu amaçlar uğruna PYD'ye verilen destek Türk -ABD ilişkilerinde büyük bir krizin patlamasına gebedir. Mesele sahada DAİŞ'e karşı savaşacak yerel güç konusu değil. Türkiye devletinin varoluşsal kaygıları gittikçe yükseliyor. Obama Yönetimi meseleyi Pentagon'daki Irak tecrübesinin yükü altındaki askerler üzerinden gererek hayırlı bir noktaya taşımıyor. Türkiye kamuoyunda PYD'ye verilen desteğe duyulan kızgınlığı AK Parti'ye ve Erdoğan'a olan muhalefetin gazı ile dengelemek de mümkün değil. Peki bu desteği engellemek ya da azaltmak için ne yapılabilir?
Amerikalıların gözünde ilk yapılması gereken DAİŞ ile daha etkin mücadele. Türkiye'nin son dönemde yaptıklarından hâlâ mutmain değiller. Diğer kritik konu PYD'ye verilen silahların Türkiye'ye geçtiğinin ispatlanması. Şimdilik ABD'li yetkililer militan geçişini biliyorlar, önemsemiyorlar. Silah geçişini ise ispatlanması gereken bir olgu olarak görmeyi daha "kullanışlı" buluyorlar. Suriye'deki Türkmenler dahil diğer muhalif gruplar bunu net şekilde söylemiş olmasını yeterli bulmuyorlar. Bu yöndeki istihbaratın ABD'li yetkililere verilmemiş olması mümkün değil. Yine de silah geçişinin daha bariz şekilde ispatlanması halinde daha kritik bir aşamaya gelinecek. Zira ABD'nin bu gerçeğe rağmen PYD- PKK'ya verdiği desteği kesmemesi halinde Türkiye kamuoyunda daha güçlü bir ABD karşıtlığı oluşacak.
Obama yönetiminin PYD macerası Türk -ABD ilişkilerinde kendisinden sonraki yönetime hiç de "yaratıcı" olmayacak bir "güvensizliği ve kaosu" miras bırakıyor.