Cenevre'de kriz noktasındayız. 2012 ve 2014'teki başarısızlıktan sonra şimdi de Cenevre-3 görüşmeleri 25 Şubat'a kadar durduruldu. BM Suriye Özel temsilcisi Staffan de Mistura durdurma sebebini "küresel ve bölgesel güçlerin insani meseleler hakkında ilerleme sağlaması" gerektiği ile ilişkilendirdi. Bu diplomatik ifadenin arkasındaki gerçeklik muhaliflere göre Rusya destekli Suriye rejimi güçlerinin sivilleri bombalamaya devam etmesi ve sahadaki insani durumda değişiklik olmaması. Suriye rejimine göre muhalifleri masadan kaldıran Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye görüşmelere ara verilmesinin asıl sorumluları. Muhaliflerin genel koordinatörü Riyad Hicab bu aranın "uluslararası toplumun Rusya ve Suriye rejimine tutukluların serbest bırakılması, kuşatmaların kaldırılması ve hava saldırılarının durdurulması" için "baskı fırsatı" olduğu görüşünde. Halbuki Lavrov "teröristler mağlup edilene kadar operasyonların devam edeceğini" açıkladı. 30 Eylül 2015'te başlayan Rus bombardımanları ile 1400 sivil hayatını kaybetti. Ve Esed güçleri Kuzey Halep kırsalında ilerliyor. Bütün bunlar gösteriyor ki muhaliflerin beklediği baskının yapılması neredeyse imkânsız.
Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçlerin Rusya üzerinde bir baskı oluşturabilme ihtimali yok. PYD konusundaki tavrından anlaşıldığı üzere ABD de, masada muhalifleri Esed rejimi karşısında güçlü tutacak bir yolu tercih etmiyor. Aksine muhalifleri ve arkasındaki ülkeleri görüşmelere zorlayacak bir tutum içinde. Zaten Cenevre-3 masasında Rusya'nın eli ABD'den daha güçlü. Bunun ilk sebebi uçak filoları, üsleri, savunma füzeleri ve birlikleri ile sahada daha fazla varlık göstermesi. Obama, Suriye'de "ABD hazinesini ve kanını akıtmama" konusunda kararlıyken Putin azalan petrol gelirlerini ve generallerini bu savaşta harcamaktan çekinmiyor. İkinci sebebi ise Washington'un Moskova'nın Cenevre'de güçlü olmasından şikâyetçi olmaması.
Rusya'nın sivilleri bombalamasına ABD'nin gösterdiği cılız itiraz Suriye konusunda örtük olarak anlaştıkları tezini gittikçe güçlendiriyor. Bu anlaşma ile Irak'ın ABD'ye Suriye'nin Rusya'ya bırakıldığı argümanı Ortadoğu dünyasında daha çok konuşulur hale geldi. Hatta Ayşe Karabat'ın izlenimlerine göre, Suriyeli muhalifler benzetmeyi bile yapmışlar. 1916'daki Skyes -Picot Anlaşması'nın yeni versiyonunun yüzyıl sonra 2016'da "Kerry -Lavrov Anlaşması" şeklinde ortaya çıkmasından endişe ediyorlar. ABD ister Rusya ile örtük anlaşma yapmış olsun, ister Suriye'de daha fazla acı çekmesini sağlama hedefinde olsun gidişat hayırlı yönde değil. En çok da Suriyeli siviller ve Sünni gruplar için. Bütün bu tespitler bizi hangi noktaya getiriyor? Cenevre-3 görüşmeleri aralıklarla devam etse de çökse de kısa vadede sahadaki çatışma kızışacak. Rusya -İran -Esed hattı muhaliflerin elindeki stratejik yerleri almak için bombardımanlara devam edecek. Generallerini kaybetse de Rusya'nın geri adım atmayacak. Cerablus -Azez hattını Esed güçleri ile PYD arasında taksim edecek bir planı yürütmeye devam edecek. ABD'nin bu planı engelleyecek adımlar atmaması durumunda muhaliflerin sahadaki karşılığı da masadaki yeri de küçülebilir.
Bu şekilde kurulan Cenevre'de dayatılan zoraki bir çözümün üreteceği "yeni" Suriye'nin geleceği olamaz. Sünni Arapları marjinal hale getiren bu süreç DAİŞ sonrasında istikrarı ve düzeni kuramaz. Adil olmayan bir süreci dayatmak İslam dünyasında çifte bir karşıtlığı yükseltecektir.
Bu Rusya için saldırgan yayılmacılığa duyulan bir tepki olurken ABD için mevcut kaosun ana sorumlusu olmasından kaynaklanan bir öfke halini alacaktır. İki güç de "Sünni radikalizmi" diyerek yepyeni bir sahipsizliği besliyorlar.