Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar ziyareti dönüşünde Türkiye'nin siyasal sistem krizini aşma mecburiyetini yeniden gündeme getirdi.
Daha önceki açıklamalarında ABD'den Meksika'ya örneklerle başkanlık sistemi modellerine odaklanırdı. Hatta kendi ihtiyaçlarımızı gündeme alan Türkiye tipi başkanlık modelinden bahsediyordu. Bu sefer soru üzerine "partili cumhurbaşkanlığının" da sorunu çözebileceğini belirtti. Fransa'daki yarı başkanlık sisteminin bir versiyonu olabileceğini vurgulayarak.
Neler oluyor? Meclis aritmetiğine bakarak Erdoğan başkanlık önerisini yarı başkanlıkla mı ikame ediyor? Kanaatimce değişen bir şey yok.
Hatırlayalım. Sistem değişimi tartışmasını başlattığında Erdoğan bizzat başkanlık ve yarı başkanlık seçeneklerinden hatta partili cumhurbaşkanlığından bahsetmişti. Ana amacı da 2007 Anayasa değişikliği ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile zaten değişen sistemdeki anomaliyi düzeltmek, yani normalleştirmek.
Muhalefetin "kendin için istiyorsun" söyleminin aksine kendi güçlü aktörlüğü sayesinde Türkiye'de sistem değişikliğinin yapılabileceğini düşünüyor. Bunun için de kimi zaman yürütmedeki çift başlılığı gidereceğini düşündüğü farklı önerilerle geliyor.
Sebebi de çok net: "Çift başlılığı ortadan kaldırmak lazım. Aksi takdirde, birbirinizi ne kadar sevseniz de, geçmişte ne kadar beraber olsanız da, zaman zaman sıkıntılar söz konusu olabilir."
Nitekim Başbakan Davutoğlu da mevcut sistemin "büyük bir yetki ve sorumluluk karmaşası" doğurduğu kanaatinde: "Anayasa reformuna ihtiyaç var. Yetki kimdeyse sorumluluk onda olmalı veya tam tersi."
Cumhurbaşkanının doğrudan halkın seçmesi ile 1982 Anayasası'nda zaten güçlü olan cumhurbaşkanlığı makamı daha da güçlendirildi. Bugün itibariyle fiilen güçlü cumhurbaşkanlığı ile güçlü başbakanlığın yetki kullanımı örtüşür hale geldi.
Buna işaret ederek Erdoğan ve Davutoğlu sistem tartışmasına yöneliyorlar. Seçimlerden sonra kendi iç meselelerine yoğunlaşan muhalefet partilerinden ise tartışmaya reaksiyoner tavırların dışında katkı gelmiyor.
Başkanlık tartışmasını "tek adamlık arayışı" olarak nitelemek yeterli olmuyor. Mevcut sistem krizini çözmeye yönelik önerileri sadece Ak Partili siyasetçilere bırakmanın muhalefete ne faydası olabilir?
Muhalefet değişim isteği kartını ele alabilir. İkincil aktör olmayı terk ederek tartışmaya katılabilir. Erkler arasındaki yetkinin nasıl paylaşılacağına dair modellemeleri gündem yapabilir.
Bırakın başkanlık ya da yarı başkanlık modeli sunabilmeyi muhalefet kendi parlamenter sistem önerisini bile getirebilmiş değil. Hem etkin yürütme sorununu çözen hem de daha "demokratik" olduğunu düşündükleri hükümet modelleri üretebilirler.
Türkiye 1 Kasım seçimlerinden tek başına iktidarın istikrarı ile çıkmış olsa da hükümet sistemi tercihini yapmadan, yani mevcut anormalliği düzeltmeden yönetimde gerçek istikrarı sağlayamaz. Erdoğan-Davutoğlu arasında çıkabilecek yetki paylaşımı gerginliğinden medet ummak muhalefetin kendisini AK Parti siyasetinin sınırlarına hapsetmesi anlamına gelir.
Belki de muhalefet tek başına iktidarı tahayyül edemediği için parlamenter sistemden yana. Bir gün koalisyonda yer alabilmek ümidiyle. Bence bu da nafile bir beklenti. Zira 7 Haziran sonrasında muhalefet partilerinin bir araya gelemeyecek kadar parçalanmış ve kutuplaşmış olduğu görüldü.
Murat Somel muhalefeti bu defa hiç olmazsa kendi yarı başkanlık modelini getirerek "demokratik meşruiyetlerini ve inandırıcılıklarını" güçlendirmeye çağırıyor.
İsabetli bir çağrı. Ancak belli ki, muhalefet sistem tartışmasına girdiğinde inisiyatifi Erdoğan'a ve AK Parti'ye kaybetmekten korkmayı daha çok önemsiyor. Hep ikincil kalma pahasına da olsa.