Obama yönetiminin IŞİD'le mücadele stratejisinin hava saldırıları dışındaki en önemli parçası bu örgüte karşı savaşan yerel gruplara silah yardımı yapmaktı.
Kendi kara birliklerini sahaya sürmeyeceğini ilan eden ABD böylece Yemen ve Somali'de başarılı olmayan bir yöntemi IŞİD'e karşı da uygulamaya koyuldu.
IŞİD karşıtı koalisyonun savaş stratejisinin zayıf olduğuna işaret eden bütün analizlerin dikkat çektiği şey yerel gruplara verilen silah desteği ile hedefin gerçekleştirilemeyeceği idi. Koalisyon içinde yer almakla birlikte, Obama yönetiminin IŞİD stratejisinden hoşnut olmayan ülkelerinde başında Türkiye geliyor. Bu hoşnutsuzluğun birkaç sebebi var. Öncelikle, ABD'nin stratejisinde Esed rejiminin yıkılmasını hedeflememesi. Bu yüzden en azından şimdilik güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge oluşturulmasına sıcak bakılmaması. İkinci olarak ise, IŞİD'in tasfiye edilmesini müteakip Suriye'de ne olacağı konusunda netliğin olmaması. Bunlardan daha önemlisi ise kara harekâtı yapmayan ABD'nin IŞİD ile savaşan gruplara silah yardımının PYD'yi de içermesi.
IŞİD'in Kobani'yi ele geçirmesine ramak kala ABD, uçak bombardımanının yanı sıra PYD'ye silah yardımında bulundu ve bunların bir kısmı IŞİD'in eline geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın PKK ile PYD'nin aynı terör örgütü olduğunu ve PYD'ye silah desteğinin yanlış olduğunu söylemesi Türkiye'nin ABD'nin stratejisinden duyduğu rahatsızlığı gösterdi.
Ancak bu rahatsızlığın bir olayla sınırlı kalmayacağı ortada. Hatta Başbakan Davutoğlu'nun tabiriyle IŞİD'le mücadele sürecinin bölgesel denklemler açısından bir "satranç oyununa" döndüğünü görüyoruz.
Hem ABD ve Türkiye arasındaki hem de bölgedeki diğer aktörler arasındaki bu oyunun birbiri ardı sıra hem örtüşen ve hem de çatışan hamleler getireceğini fark ediyoruz.
Türkiye'nin Kobani'de Kürtlerin öldürülmesine seyirci kaldığı eleştirisi IŞİD'i desteklediği iddiasıyla birlikte bir kampanyaya çevrildi.
6-7 Ekim olayları bu psikolojik ortamda gerçekleşti.
Yine bu kampanya, Türkiye'nin Suriye'de elini taşın altına koymasını isteyen "uluslararası bir mahalle baskısına" dönüştürüldü.
Türkiye'nin Kobani'nin düşmesini istediği eleştirisi Türkiye tarafından yeni bir hamle ile karşılandı.
PKK'lılar yerine Kuzey Irak'tan 200 kişilik Peşmerge grubunun Türkiye üzerinden Kobani'ye gitmesi için koridor açıldı.
Medyada Hükümet'in U dönüşü olarak nitelenen bu hamle IŞİD'e karşı yürütülen mücadele sürecinin dinamik bir parçası. IŞİD, PYD, Peşmerge, ABD ve Türkiye gibi bu sürecin aktif aktörleri yeni hamleler yapıyor ve uzun sürecek bu savaşta daha yenileri de olacak.
IŞİD, kendine karşı oluşturulan koalisyonu sıkıntıya sokabilecek taktik adımlar atabilen bir örgüt. Musul rehineleri de, Kobani saldırısı da bu taktiklerin örnekleri. IŞİD, Kobani'ye bayrak dikerek yeni savaşçılar kazanmak istiyor.
Tüm dünyadan Müslümanları "İslam devletine hicret etmeye" çağıran IŞİD, el-
Kaide'den daha etkin bir dinamizm gösteriyor.
Yine, Peşmerge ve PKK gibi Kürt aktörlerin bu süreçte kendilerini güçlendirmek için çalıştıkları da ortada.
Türkiye'nin Peşmerge'ye verdiği desteğin amacı ise Rojava'da Kürdistan'ın bir parçasını kurduğunu düşünen PKK'nın Suriye ve Irak'ta güçlenmesini önlemek. Zira ABD silahları ile mücehhez PKK'nın Kuzey Irak'ta darbe yapması ya da Türkiye'ye saldırması kuvvetle muhtemel.
Bu yüzden ABD'nin IŞİD karşısındaki zayıf yönteminin ürettiği sıkıntıları karşılamaya çalışan Türkiye'nin de kendi oyunu ve öncelikleri var.
ABD ile ittifakın pürüzsüz olması beklenmemeli.
Daha da önemlisi IŞİD ile mücadelenin ilerleyen evrelerinde İran, Irak merkezi yönetimi ve hatta S. Arabistan'ın yeni hamlelerini beklemek lazım.
IŞİD ile savaş uzun sürecek bir satranç oyunu. Ancak çatışma, güç mücadelesi, değişen ittifaklar ve kaosla dopdolu.