KCK ve HDP'nin "Her yer Kobani" sloganıyla sokaklara çağırdığı "fırtına gençliğin" öfkesinin ve şiddetinin cesameti hepimize 1990'ları hatırlattı.
Çözüm süreci ile "Türkiyelileştiği" düşünülen Kürt milliyetçiliğinin şiddet üzerinden siyasi alan kazanma isteğinin depreştiği tezi gündeme geldi.
Yakın tarihimize baktığımızda Türkiye siyasetinin en karanlık onyılları olarak 1970'leri ve 1990'ları biliriz. İlkinde sol- sağ ayrışması etrafındaki ideolojik çatışma ikincisinde ise Türk- Kürt ayrışması etrafındaki etnik çatışma ülkemizde hem istikrar hem de güvenlik sorunu yaşatmıştı.
70'lerde Soğuk Savaş'ın iki kutuplu uluslararası düzeni bölgemizi görece istikrar içinde tutmuştu. Yaşadığımız şiddet büyük oranda ulusal düzlemde gerçekleşiyordu. Halbuki 1990'ların şiddeti Soğuk Savaş'ın bittiği ve yeni bir uluslararası düzenin kurulamadığı belirsiz bir dönemde geldi. Körfez Savaşının hemen akabinde... Hem de Türkiye'nin önünde hacet kapılarının açıldığı düşünülen bir dönemde.
2010'larda içinde yaşadığımız bölge her zamankinden daha kaotik bir ortamda... Yeni bir düzenin kurulamadığı Ortadoğu'da bölgesel güçlerin rekabeti mezhepçi taassupları şiddete çeviriyor. ABD'nin müdahale sonrası yeniden yapılandırma başarısızlığı gösterdiği Irak, bir ulus- devlet olma özelliğini kaybetti ve fiilen üçe parçalandı.
IŞİD bu ortamın bir ürünü. Irak ve Suriye'deki Sünnilerin yaşadığı katılım ve temsil sorunundan besleniyor. Ortadoğu'da sert dini söylemler kendi ötekisini yaratıyor. Sünni, Selefi ve Şii grupların çatıştıkları rakiplerini tekfir ederek ötekileştirdikleri bir sürece tanıklık ediyoruz.
Bu da şiddeti meşrulaştırıyor. Şiddetin getirdiği adaletsizlik yeni şiddetleri çağırıyor. Arap Baharı sonrası Suriye ve Irak'ta derinleşen çatışma ortamına rağmen istikrar ve güvenlik adası olan Türkiye, Kobani gösterileri ile yeni bir şiddet dönemine çekilmek isteniyor.
Sokak gösterileri sırasında HÜDA-PAR mensubu 6 kişinin PKK'lılarca öldürülmesi 1990'ların fay hatlarından birisinin yeniden canlandırılması tehlikesini barındırıyor: PKK- Hizbullah çatışması.
HÜDA-PAR yaptığı açıklamada PKK tarafından yapılacak saldırılara misli ile karşılık vereceklerini belirtti. PKK, HÜDA-PAR ile çatışmadan ne ümit edebilir? Kendisini bölgesel bir aktör olarak konumlandıran PKK, Suriye'de IŞİD ile savaşmasına paralel olarak ulusal düzlemde "İslamcı bir öteki yaratma" ihtiyacı içinde.
Hükümeti İslamcılıkla ve IŞİD'e destek vermekle suçlayan uluslararası kamuoyuna uygun bir şekilde hem AK Parti'yi hem de HÜDA-PAR'ı İslamcı öteki olarak konumlandırmak. IŞİD ile savaş üzerinden bölgesel düzlemde kendini seküler bir aktör olarak meşrulaştırmak.
"İslamcı öteki" oluşturmak bereketli bir sermaye gibi görünebilir. Ancak geri gelen şiddetin kamu güvenliğine yönelik tedbirleri genişleteceği de ortada.
Kürt milliyetçilerinin geri çağırdığı 1990'ların hayaleti yeniden canlanır mı? Benim iyimser cevabım hayır yönünde. İnsan, aynı derede iki kez yıkanamaz derler. Ortadoğu'nun içine girdiği şiddet sarmalından güç devşirme çabası Türkiye siyasetinin bütün aktörlerinin aleyhine sonuçlanacaktır.
Kürt milliyetçileri Çözüm sürecinden elde ettikleri siyasi meşruiyeti erozyona uğratacak bir süreci kendileri tetikliyor.
Evet 1990'lar geri dönmez. Ancak bütün istikrarına rağmen Türkiye, 2010'ların bölgesel çatışma ve şiddet risklerinden azade değil.