Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

İki konser ve açtıkları ufuklar

İstanbul ne kadar 'faal' bir müzik merkezi oldu!... Gün geçmiyor ki bir büyük sanatçı konser vermesin ya da bir bale, tiyatro, gösteri grubu marifetlerini sunmasın. Kimi zaman, bırakınız izlemeyi, haberdar olmak bile zorlaşıyor.
Salı gecesi İstanbul Modern'in yaz konserleri arasındaki Kudsi Erguner konserine gittim. Böylece bu önemli müze/kültür merkezinin iki antrepo arasında ve tam Boğaz'a karşı oluşturduğu konser alanını da gördüm. Gerçi Boğaz yerine apartıman gibi koca bir gemi vardı. Ama onun da bir hoşluğu vardı!... Üstelik gemidekilerin de bir Sufi müzik konserini izlemesi bana ilginç geldi. Umarım onlara da gelmiştir!...
Bu müzik hep ilgimi çekmiştir. Mercan Dede'yi veya Zuhurat'ı dinlerim, son dönemde ABD'de yaşayan Ömer Faruk Tunçbilek'in tüm CD'lerini edindim (Hernekadar burada verdiği konsere gidemediysem de).
Erguner'ler ise bir başka alem. Sanatçı bir aileden gelen iki büyük ney ustası olan Kudsi beyle kardeşi Süleyman Erguner'in yıllardır dargın olup konuşmadıkları söylenir durur!... Ben Kudsi beyi yıllar önce Paris'teki bir konserinde dinlemiştim. Onun 70'lerden beri Paris'te yaşadığını, sayısız yabancı ünlüyle birlikte albümler yaptığını, hatta bizim sufi müziğimizi Fransız kültür bakanlığının desteğiyle yayınladığı albümlerle dünyaya tanıttığını, ayrıca tam bir Mevlana/Mesnevi uzmanı olduğunu da eklemeliyim.
Buradaki Avea destekli konserinde, yine çok değerli dört müzisyen ve iki hafızla enfes bir konser verdi. Ve bizi o Boğaz gecesinde sanki Mevlana'yla buluşturdu. Onu daha sık dinlemek umuduyla...
Cuma gecesi ise Açıkhava tiyatrosunda Most konserlerinden George Dalaras'a gittik. (Sevgili Leman ve Şevval Sam birlikteliğini, bağrımıza taş basıp kaçırmayı göze alarak!). Galiba ilk kez sahnede dinlediğim Dalaras, şöhretini hak ediyordu. Hacidakis'den Teodarakis'e, Tsitsanis'den Gatsos'a ünlü Yunan bestecileri, sapasağlam bir ses ve yorum... Onun şarkıları, bir kez daha Yunan olmayı aşıp Akdeniz'in ortak sesi haline geliyor, yaşama sevinciyle birlikte tüm bu halkları ezen herşeye karşı çıkıyordu: kaba faşizmden ırkçılığa, savaştan yoksulluğa, ihanetten dönekliğe...
Ve de onca beste arasında, Yunanca'da Bir Göçmen Gibi diye yorumlanan o ünlü Livaneli şarkısı vardı: Kardeşin Duymaz, Eloğlu Duyar... Gecenin belki tek kusuru, Dalaras'ın konuşmayı sevmemesiydi. Onca kalabalığa hiç konuşmadı, ne Türkçe, ne Yunanca, ne de İngilizce tek bir söz bile söylemedi. Böylece geçen haftalarda Harris Alexiou'nun seyirciyle kurduğu o yakın temas kurulamadı. Ne yapalım, o da eksik kalsın!..
Bu arada, bu müzik yazısını bir müzik notuyla bitirmek istiyorum. Yakında bir konser için gelecek olan Paul Anka'nın bu sayfada çıkan haberinde, onun ünlü Sinatra şarkısı My Way'in de bestecisi olduğu yazıldı. İzninizle düzeltmek istiyorum: o şarkı, Fransız şarkıcısı Claude François'nın Comme d'Habitude- Herzamanki Gibi şarkısından uyarlanmıştır. Ve Anka sadece İngilizce sözlerini yazıp düzenlemiştir. Çok da başarıyla... Ama, zaten genç yaşta ampul değiştirirken elektriğe kapılıp ölen talihsiz François'nın en ünlü bestesini de elinden almayalım lütfen!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA