Ne tuhaf şey... Geçen hafta bu köşede eski Berlin'i anarken, yıllar boyu festivali ağırlayan Zoo Palast'dan söz etmiştim. Bir de geldim ki Zoo Palast yok!.. Kapanmış, onarım görecekmiş. Emek Sineması'nı düşünmez misiniz? Tıpkı Emek gibi burada da rivayet muhtelif. Kimi o ünlü fasadla birlikte salonun da onarılıp açılacağını, kimiyse küçülüp yepyeni bir salona dönüşeceğini ileri sürüyor. Ama durum hemen kendini hissettiriyor. Son yıllarda buranın ağırladığı popüler Panaroma bölümünün kimi filmlerini yeni merkezdeki Cinema XXX'lerin küçük salonlarında izlemeye kalkışınca, başımıza neler gelmiyor... Çok uzun kuyruklarda bekleyip sonunda içeri giremiyoruz bile... Ve eskinin o görkemli salonlarını yok edenleri lanetle anıyoruz. Bizde de, dışarda da...
Ama hayat sürüyor. En çarpıcı olaylardan biri, dünyada ilk kez bir jüride, ortalarda olmayan bir üyenin varlığı. Zaten seçilirken biliniyordu: İranlı ünlü sinemacı Cafer Panahi festivale gelemeyecekti. Çünkü ülkesinde hapisti. 2009'yaptığı bir filmde Ahmedinejad muhaliflerini konuşturmuş, bu yüzden çocuk gibi ceza almıştı: film yapmak yasak, yurt dışına çıkmak yasak, basına konuşmak yasak...
Ama festival yine de onu çağırmıştı. Üstelik sanki var gibi davranılıyordu: herkes onu anıyor, resimleri heryerde, otobüslere asılmış dev fotoğraflarından bize gülümsüyor!... Bu diktatörlerin dünya aydınlarının elinden ve dilinden kurtulması imkansız!... İran da sonunda en azından Panahi konusunda pes edecek, eminim!...
Öte yandan, Kurtlar Vadisi: Filistin'in yapımcısı Pana Film, popüler Hollywood Reporter dergisine tam sayfa ilan vermiş. Filmi savunuyor, Almanya'da yasaklanma girişimlerini eleştiriyor, Avrupa'da ilk dört günde bir milyon seyirci topladığını haber veriyor. Ama ilanın tümünde asıl eleştirilen, elbette İsrail. Tüm bunlarda karşı çıkacak birşey yok. Her türlü yasak girişimi eleştirilmeli, malını satmak da her tüccarın hakkı. Ama keşke film daha incelikli olabilseydi, daha sağlam ve inandırıcı bir senaryoya dayansaydı, daha evrensel çekilebilseydi. Bizler de arkasında durur ve savunurduk.
Yarışmadaki filmimiz Bizim Büyük Çaresizliğimiz ise yavaş yavaş yol alıyor. Kentte dolaşan bir otobüse koca bir afişi konmuş: Our Great Despair adıyla...Yeni kurulan Türk- Alman Ortak-Yapım Geliştirme Fonu'nun tanıtım kokteylinde, yönetmen Seyfi Teoman ve oyuncularıyla konuşuyorum. Umutlu ve heyecanlı gözüküyorlar. Çok başarılı geçen ve hem elçilik, hem de kültür bakanlığımızdan temsilcilerin katıldığı kokteylde, İKSV İstanbul Film Festivali yöneticisi Azize Tan da çok güzel bir konuşma yapıyor, girişimin hem sinemamız, hem de Türk-Alman ilişkileri açısından öneminin altını çiziyor. Daha önümüzde filmin galası, basın toplantısı ve bakanlığın kokteyli var. Velhasıl Berlin'de biz Türkleri heyecanlı günler bekliyor.