Bayram okumaları... "Bir zamanlar İstanbul... Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey... 1001 Temel Eser."
Sayfa 54... Bir olay anlatılıyor... Başlığı:
"Merkep yükünü sahibine yükleyen belediye başkanı."
Başkanın adı... Hüseyin Bey.
Başkan sık sık şehri dolaşır... Çarşı pazar... Kontrol eder.
Bir gün yine dolaşırken... Edirnekapı civarında... Bir eşek görür... Bağlanmış... Sırtında iki çuval.
Başkan talimat verir:
- Sahibini bulun getirin.
Sahibi bir kahvededir... Hemen getirilir.
Sur dışındaki köyden geldiğini, yorgunluk kahvesi içmek için eşeği bağlayıp kahveye gittiğini söyler.
Başkan Hüseyin Bey'in talimatı:
Eşeğin sırtındaki çuvalları indirin... Boynuna da bir yem torbası takın.
Ve bu iki torbayı eşeğin sahibinin sırtına yükleyin... Eşeğin yanına bağlayın.
Eşek yemini bitirene kadar, sahibi bağlı kalsın.
Çuvallar ağırdır... Adam bağırır, ağlar, sızlar, yalvarır... Ama kimse aldırmaz.
Eşek torbadaki yemi bitirene kadar, çuvallar adamın sırtında kalır.
***
NERDE O GÜNLER NERDE?
Pierre Loti, İstanbul'da yıllarca birlikte yaşadığı Türkleri anlatmaya devam ediyor:
Özellikle hayvanlara acımakta hepimizden üstündürler.
İstanbul'un başıboş köpekleri büyük bir hoşgörü ile yüzyıllardan beri rahatça yaşamaktadırlar.
Yağmur altında kalmış köpek yavrularını görünce, dikkatle sokağa iner ve üstlerini kilim parçalarıyla örterler.
Hemen tamamı Ermenilerden kurulmuş bir belediye heyeti tarafından, bu hayvanların öldürülmelerine karar verildiği gün, bütün mahallelerde onları korumak için âdeta ayaklanmaya benzer kavgalar oldu.
Kitabı okurken Alaattin Yavaşça'nın, Hicaz makamındaki bestesi aklımıza geldi... "Nerde o günler nerde?"
***
PİERRE LOTİ'NİN KALEMİNDEN
Pierre Loti (1850-1923) ... Fransız yazar... Türk dostu... İstanbul hayranı... Bayramda "kitabına" göz gezdirdik:
"Can Çekişen Türkiye... 1001 Temel eser."
Sayfa 59... Pierre Loti diyor ki:
Türkler'de olduğu kadar, hiçbir yerde yoksullara, zayıflara, acizlere, küçüklere acıma ve şefkat; ana babaya saygı gibi yüce duygulara rastlanamaz.
Bu insanlardan biri kahvede otururken, babası içeri girerse, hemen yerinden kalkar, sesini alçaltır ve saygı ile bir köşeye çekilir.
***
KEDİLERE GELİNCE
Evet... Aynen böyle yazıyor... Pierre Loti "kedilere gelince" diyor ve devam ediyor:
"Bunlar hiçbir zaman gelip geçenlerin önlerinden kaçmazlar... Çünkü yolcuların kendilerine ilişmemek için yollarını değiştireceklerini bilirler."
***
BURSA'DA... LEYLEK HASTANESİ
Biliyor muydunuz?.. Dünyada örneği var mı acaba?.. Pierre Loti'nin kitabından okuyalım:
Bursa'da, İslamiyet'in eski çağlarının izlerini taşıyan bu gönül okşayıcı şehrin bir köşesinde, leyleklere, evet, kış mevsimine girerken uçamayacak kadar yaşlı veya yaralı olan leyleklere mahsus bir hastahane vardır.
Burada, yaraları sarılmış, hatta ağaçtan bacak takılmış leylekler görürsünüz.
Bu hastahaneyi ziyaret ettiğim zaman orada ihtiyarlıktan dolayı yerinden kımıldamaya takati olmayan bir baykuş bile tedavi ediliyordu.
***
"TÜRKLERE SAYGI DUYUNUZ"
Dönem... Osmanlı'nın gerileme dönemi... Kaybedilen topraklar... Namık Kemal haykırıyor:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak baht-ı kara maderini."
Mustafa Kemal Paşa... 19 Mayıs 1919... Samsun... Erzurum... Sivas... Ankara'ya gelirken... Kırşehir'de şunları söylüyor:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini.''
Ve Kurtuluş savaşı... Zafer.
İşte o dönemde... Pierre Loti şunları yazıyor:
Avrupa, bugün korkunç bir baskı altında tutulan İstanbul'un; tarih, sanat ve şiir için mukaddes bir makam olduğunu acaba anlayacak mı?
Bu mukaddes makamın ne şekilde olursa olsun müdafaa edilmesi gerektiğini ve hilalin onun göklerinden uzaklaştığı gün, birdenbire büyüleyici câzibesinin de sönüp gideceğini anlayacak mı?
Şüphesiz, hayır! Avrupa bunu anlayamayacak ve ben boşuna çenemi yormuş olacağım.
Dâvetime geleceklerini hiç ümit etmeden, Avrupa'ya şöyle haykırmak istiyorum: "Türklere saygı duyunuz!"
***
ATATÜRK'TEN... PİERRE LOTİ'YE MEKTUP
Mustafa Kemal Paşa Ankara'da... Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışıyor... Kurtuluş Savaşı devam ediyor.
Atatürk... Meclis ile cephe arasında mekik dokuyor.
Ve bu arada... Pierre Loti 'ye mektup yazmayı da ihmal etmiyor... 3 Kasım 1921.
Mektupla birlikte... Bir de halı.
Atatürk'ün Pierre Loti 'ye yolladığı mektubun bir bölümü:
Tarihin en karanlık günlerinde, sihrengiz kalemiyle daima Türk Milleti'nin hakkını teyit ve müdafaa etmiş olan Büyük Üstad için Türk Milleti'nin beslediği derin ve sarsılmaz muhabbet hislerine, istiklâl mücadelesinde şehit düşen erkeklerimizin yetim bıraktığı kızlarımız tarafından gözyaşları arasında dokunan bu halı şahadet edecektir.
Nâçiz kıymeti, delâlet ettiği mânadan ibaret olan bu hediyemizi haksever ve civanmert Büyük Fransıza beslediğimiz şükran hissine delâlet olarak telâkki ve kabul buyurmanızı rica ederiz.
Mektubun altındaki imza:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal."
***
"MÜŞİR PAŞA HAZRETLERİ"
Atatürk'ün el yazısıyla yazdığı mektubu ve halı hediyesini alan Pierre Loti ağlamaya başlar... Ağır hastadır... Felç.
Bu nedenle Atatürk'e teşekkür mektubunu bizzat yazamaz... Ve bu görevi sekreteri Jean Berger'e verir.
"Müşir (Mareşal) Paşa Hazretleri" diye başlayan mektubun bir bölümünü paylaşalım:
Gözlerine yaş getirecek raddelerde kendisini duygulandıran bu yeni ve yüksek teveccüh eseri karşısında size nasıl teşekkür etmeli?
Hiç olmazsa bu teşekkürler kendi elinden çıkmış olmalıydı.
Eyvah ki, artık bu kadar bir sevinçten bile mahrumdur. Bu dakikada pek hastadır.
Muazzez vatanınız lehinde girişmeye mecbur kaldığı cidal ile yıpranmıştır.
Yunan tecavüzü karşısında Türkiye'yi müdafaasından dolayı Avrupa'nın tahkirleri, istihzaları ve alçaklıkları yüzünden ölgün bir hale gelmiş olduğundan, artık kuvvetten düşmüştür.
Ve kendisini mazur görmenizi rica ediyor.
Fakat Türk Milleti'nin tükenmek bilmez ve zeval bulmaz surette göstermek lütfunda bulunduğu dostluk, ızdıraplarına biraz sükûn vermiştir.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz