Yaşını başını almış... Okumuş yazmış... Koca koca adamlar... Bağrışıp duruyorlardı:
Ahlaksızlık etme.
Sensin ahlaksız.
Terbiyesiz... Sözümü kesme... Pislik.
Bana hakaret edemezsin.
Yeter be... Sus... Biraz dinle.
Bilmiyorsun.
Edepsizlik yapma... Terbiyesizliği bırak.
Bana terbiyesizlik edilmesine müsaade edemem.
İlkesizsiniz.
Yaptığınız hakaretlerden dolayı özür dilemelisiniz.
Biraz saygılı olmayı öğrenin.
Önce ilkeli, namuslu ve dürüst olalım.
Seyirciye saygılı ol... Ayıp.
Niye o gün öyle demediniz de bugün böyle diyorsun?..
Namuslu ol.
Namuslu olmayı senden öğrenecek değilim.
Ve daha pek çok söz... Televizyonda izledik... Canlı yayında.
Çarşamba gecesi... Saat 23.30'dan sonra.
Dünkü yazımızda "Yüksek gerilimden" söz etmiştik.
"Tansiyon düşmez... Daha da yükselir" demiştik.
Yazımızı "Keşke yanılsak" diye bitirmiştik.
Yanılmadık... Oysa... Yanılmış olmayı gerçekten isterdik.