Erdal İnönü...
Babası gibi "karizmatik bir siyasi kişilik" değildi.
Siyasette "tepeden inmeydi." Sakin...
Sempatik... Esprili...
Bir İstanbul beyefendisi...
Üniversite öğretim üyesi.
Özal onu hep "tartışma/ polemik" minderine çekmek isterdi.
Onu "kızdırmak için" her yolu denerdi.
Hatta... "Ölçüyü kaçırdığı" bile olurdu.
Örneğin... "Erdal Bey'in boyu uzun ama aklı kısa" derdi.
Hatta... Bir gün...
Ölçüyü daha da kaçırmış, "Erdal Bey, küçük Turgut'la oynasın" deyivermişti...
Sonra "torunumun adı Turgut, onu kastettim" diyerek, "viraj almak" istemişti.
İnönü ise...
Rakibinin "tuzağına" düşmek istemez, Özal'a "laf yetiştirme" gayretine girmezdi.
Ama... Bir gün...
Turgut Özal "bıraktığımız yerde otluyorlar...
Biraz iğneleyince de anneeee diye bağırıyorlar" deyince...
Erdal İnönü dayanamadı:
- Kaybetmekten korktuğu için böyle konuşuyor... Ama korkunun ecele faydası yok... Batırmak istediği iğne kırıldı.
Turgut Özal'ın tepkisi mi?.. Ne tepkisi...
Özal "İnönü'nün sözlerine" sevindi.
Zira... Muradına ermişti... İnönü'yü "polemiğe" çekmişti.