DİYARBAKIR
Tarihi Ulucami'nin önündeyiz. "Celal Güzelses Yeraltı Çarşısı'nın" üstündeki meydanda. "Cuma vakti" yaklaştıkça etraf kalabalıklaşıyor.
"Tesbih" satanlar...
Ya da "muhtar çakmağı."
"Takke" satanlar.
Ya da "esans."
"Dini kitap" satanlar.
Ya da "meyan kökü şerbeti."
***
Kimi
"buyur otur" diyor.
Kimi
"şerbet uzatıyor."
Kimi
"Diyarbakır Türküleri" kitabını veriyor.
Kimi
"kitaptaki türkülerden birini" okuyor.
***
Bir anadan bir babadan gelmişiz,
Biz buna iman etmişiz Zülali,
Eğer böyle ise niye olmuşuz,
Biz size siz bize düşman Zülali.
*
Cami kiliseyi birleştirelim,
Bu halkı oraya yerleştirelim,
Allah Allah diye dilleştirelim,
Birdir iki değil Sübhan Zülali.
***
Biri diyor ki
"yaz beyim yaz, bitsin bu çile."
Diğeri diyor ki
"artık uzlaşma zamanı."
Öteki diyor ki
"geç bile kalındı."
***
"Sen ne diyorsun" diye
"türkücüye" soruyoruz.
"Okumaya" başlıyor:
"Diyarbekir kara taştan,
Yüreğim kan ağlar baştan,
Öksüz kaldım küçük yaştan."
"Okuması bitince" de şöyle diyor:
- Artık kimse ölmesin... Kan dursun... Uzlaşma olsun... Çocuklar yetim kalmasın... Eşler, analar ağlamasın.