"Dün" Başbakanlık Müsteşarı "Başbakan Turgut Özal'ın odasında dinleme cihazı var mı" diye arama yaptırırdı.
"Dün" Başbakan ile müsteşarı "bazı önemli konuları" makam dışında konuşurlardı.
"Başbakanlık konutunun bahçesinde."
"Böylece, kimse duyamaz" diye.
İnanmayan "Hasan Celal Güzel'e sorsun."
***
Dün
"öyleydi" de,
"bugün" çok mu farklı.
"Dinlenen dinlenene."
"Dinleyen dinleyene."
***
Prof. Hikmet Sami Türk'e
"ne diyorsunuz" dedik.
"İletişimin gizliliği temel kural" dedi.
"Ama maalesef şikâyetler sürüyor" diye devam etti.
"Olmaması gerekir" diyerek de noktayı koydu.
***
- Ama oluyor Hocam.
- Kim hangi telefonu, hangi gerekçeyle ve ne kadar süreyle dinleyecek?.. Bunların hepsinin mahkeme kararı istenirken belirtilmesi şart... Yargıtay kararı var.
***
Meclis, yasa çıkardı.
"Uluorta dinlemelere" cezayı artırdı.
Ama hâlâ
"ortalık toz duman."
Neden acaba?
Prof. Türk'ün bir sözünün altını çizelim:
- Dinleme izninin kolaylıkla verilmesi, kanunu amacından saptırıyor.