Hikmet Sami Türk "Adalet Bakanı" idi, Recep Tayyip Erdoğan da "cezaevindeki mahkûm."
Bakan "üst bürokrasiye" talimat verdi:
* İki mahkûmla özel olarak ilgilenilsin.
* Biri Tayyip Bey, diğeri Hasan Celal Güzel.
* İkisine de rahatça çalışabilme (okuyup yazmak, ziyaretçilerle konuşmak gibi) imkânı sağlansın.
***
Cezaevinden çıktıktan sonra;
1. Tayyip Bey, "telefonla Bakan'a teşekkür etti.
2. Hasan Celal Güzel de bir mektupla.
***
Sonra 2002'ye gelindi.
"Seçimden önce" Hikmet Sami Türk "Anayasa gereği" Adalet Bakanlığı'ndan ayrıldı.
Partisi (DSP) onu yine aday gösterdi.
Tayyip Bey'e gelince...
"Yasa" onun adaylığına engeldi.
***
DSP milletvekili Prof. Türk bir "açıklama" yaptı:
* Yasa yanlış uygulanıyor.
* Tayyip Bey'in adaylığı engellenemez.
Ancak "dinleyen olmadı."
Ve Tayyip Bey 2002 seçimlerine "giremedi."
***
Aradan yine seneler geçti.
2007'ye gelindi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine girildi.
"367 krizi" çıktı.
Prof. Türk "bu kriz sanaldır... 367 şartı aranamaz" dedi.
***
Sonunda "erken seçime" gidildi. (2007)
DSP seçime katılmadı, CHP'yi destekledi.
CHP de "DSP'lilere kontenjan verdi."
"Kontenjan listesinde" Prof. Türk de vardı.
Ama "son anda çizildi."
Söylenmeyen gerekçe "367 meselesindeki tutumuydu."
***
Prof. Hikmet Sami Türk "mazisi kendisine kefil" namuslu bir bilim, siyaset ve devlet adamı.
Ondan "ombudsman" diye bahsetmemiz boşuna değil.