Hava serindi ama güneşliydi. Köln'de, şehir merkezindeki meydanda, bir İtalyan lokantasındaydık:
"Si Claro Restaurant."
"Dışarda" oturduk, gelip geçene bakıyor, sohbet ediyorduk. Yanımıza genç bir hanım yaklaştı. Ümit Özat'ın omzuna dokundu:
- Kaptan seni çok seviyorum. Resim çektirebilir miyiz?
***
Lokantanın sahibi bir Türk:
Tuncelili Orhan Ağırbaş. 25 yıldır Almanya'da. "Babasıyla birlikte" gelmiş... Baba, Bayer'de çalışıyormuş.
Sonra "yerleşip kalmış." "Bar" açmış, "kafe" açmış, şimdi de "lokantacı."
***
Masamızda Cem de vardı. Ümit Özat'ın kardeşi.
Cem "çocukken Gençlerbirliği'ndeydi." Amasya'da, Afyon'da, Çubuk'ta, Zonguldak'ta, Aksaray'da, Kilimli'de top oynadı."
Hala "oynayacak yaşta." Ama futbolu erken bıraktı.
Şimdi Ankara'da, Sakarya Caddesi'nde, amcası ile birlikte "Ayaküstü Piknik"i işletiyorlar.
***
Onlar 5 kardeş.
2 kız, 3 erkek.
Erkekler "futbola meraklı." Kardeşlerden biri "hakem Murat Özat." Murat "hakem olduğu için Türkiye'den kopamamış."
Cem "abim hasta, yanında olmalıyım" diye Almanya'ya gelmiş.
***
- Eee kaptan. Nasılsın bakalım? Günler geceler nasıl geçiyor?
Ümit Özat "iyiyim abi" dedi:
- İlaçlarımı alıyorum, gece de rahat uyuyorum. Size bir anımı anlatayım. Bir şey oldu, günlerce uyuyamadım. Tam 40 gün evden çıkamadım.
- Hayırdır? Ne oldu? Ne zaman?
Başladı anlatmaya...
***
Süper Lig bitiyordu, son maçımızı Denizli ile oynuyorduk.
Denizli'yi yenip, şampiyonluk turu atacaktık. Olmaz böyle şey, yenemedik.
Denizli'den döndük, sabaha kadar uyuyamadım.
Her gece uyanıyor, Allah'ım bu bir rüyadır inşallah diyordum. Şampiyonluğu kaçırdığımızı kabul edemiyordum.
Geceler boyu yarı uykuluydum. Tam 40 gün boyunca evden çıkamadım.
Abi olmaz böyle şey, o şampiyonluk kaçmazdı, nasıl kaçırdık, düşündükçe hala rüya sanıyorum.