Hasan Abi "bir tarihte" Gazeteciler Cemiyeti "Yönetim Kurulu Üyesi idi."
Bir gün "Cemiyet-Belediye-Müteahhit eksenli" bir konu ortaya çıktı.
Hasan Abi "bir şeyler dönüyor, bu koku hoşuma gitmiyor" dedi. İstifayı bastı "çekildi."
***
Hasan Pulur "senelerce bekledi." Kongrede "kürsüye çağırırlar" diye.
"Neden istifa ettin?.. Kimi, niçin suçladın?.. Hangi koku seni rahatsız etti" diye sorulmasını bekledi.
Ama "kimseden" çıt çıkmadı.
***
"Bu süreçte" Hasan Abi'yi "eleştirenler, suçlayanlar" oldu.
"Belediye ve müteahhitle işbirliğine gidilmesinin neresi yanlış" diye kızanlar oldu.
Fakat, yukarıda da söylediğimiz gibi Pulur'a "arkadaş, gel otur, şu konuyu bir daha anlat" diyen olmadı.
***
Eh, en iyisi Hasan Pulur'a "dinozor" demek.
Böylece onu ve onun gibileri "susturmak." Bu başarıyla (!) yapıldı yapılmasına da...
Bugün gazetecilerin birbirlerini "doğradığı" ortamda "devreye girecek, sözü dinlenecek bir meslek büyüğü, bir saygın ağabey" bırakılmadı.
***
"Dün" gazete sahibi de, gazeteci de "aynı cemiyetin" üyesiydi.
Ve "dün de" zaman zaman kavga olurdu ama... Bir "büyük" araya girerdi. Medya yıllarca "kavgayla imtihan edilmezdi."
***
Hoca, bindiği dalı kesiyormuş.
Yoldan biri "hocam" demiş:
- Bindiğin dalı kesiyorsun, dikkat et, düşeceksin.
Ve Hoca düşmüş.
Üstünü başını silkelerken "kendisini uyaran adama" bağırmış:
- Şom ağızlı... Senin yüzünden düştüm.