Pazartesi, akşam saatleriydi.
Ankara'da otel lobileri, lokantalar, siyasetin konuşulduğu mekanlar yavaş yavaş dolmaya başladı.
Herkes "iki konuya" odaklanıyordu:
1. Parti kapatma davası.
2. Ergenekon.
"Başka şey" konuşulmuyordu.
***
Bu sırada "birkaç kişiyi" gördük.
Türkiye'nin "ilk 500'üne giren" işadamlarını.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu "davet etmiş."
Harıl harıl konuşuyorlardı.
***
İçlerinde Gaziantep'ten Abdülkadir Konukoğlu'nu gördük... Sanko.
Eskişehir'den Cemalettin Sarar'ı gördük... Sarar.
Kütahya'dan Nafi Güral'ı gördük... Kütahya Porselen.
İzmir'den Salih Esen'i gördük... Esen Plastik.
Kayseri'den Mustafa Boydak'ı gördük... İstikbal-Bellona.
Denizli'den Müjdat Keçeli'yi gördük... İlk 500'ün, 23'üncüsü.
***
Salı sabahı ilk işimiz Nafi Güral'ı aramak oldu.
Gazeteye çay içmeye davet ettik.
Geldi.
- Nafi bey akşam iyi kaynattınız... Neler konuştunuz? Ergenekon'u mu?.. Kapatma davasını mı?
"Hayır" dedi:
- Türkiye'nin yeni teşvik sistemi nasıl olmalı?.. Teşvik edilecek sektörler iyi belirlenmeli... Hatta daha da önemlisi, hangi sektörlerin teşvik edilmeyeceği açıklanmalı... Örneğin artık Denizli'de havlu üretimini teşvik etmek gerekmiyor.
***
Nafi Güral kendisini biraz "ilgisiz ilgisiz dinlediğimizi" gözlemiş olmalı ki, sordu:
- Bu konu ilginizi çekmedi mi?
- Çekti de... Yani siz Ergenekon'u, kapatma davasını konuşmadınız mı?
- Hayır... Tek kelime bile geçmedi.
- Neden?
- Haftalardır herkes konuşuyor, yetmiyor mu?.. Asıl gündemi, ekonomiyi ele almak gerekmiyor mu?