Alparslan Türkeş rahmet istedi.
12 Eylül 1980'den sonra Türkeş "içerdeydi."
Yargılandı.
"Suçlamalardan biri" şöyleydi:
- Türkeş'in sözlü direktifleri doğrultusunda, MHP Gençlik Kolları ile Ülkü Ocakları mensupları, kurban derilerini toplamışlardır... Kurban derisi parasıyla da silah alınmıştır... Alınan silahlarla 654 kişi öldürülmüştür.
***
"O davada" MHP Genel İdare Kurulu üyelerinin tümünün "idamları" istenmişti.
"Aylar süren yargılamanın" sonunda ise...
MHP Genel İdare Kurulu üyelerinin "tümü de beraat etmişti."
***
Diyeceğimiz o ki...
Konuyu "dağıtmamak" lazım.
"Geçmişten bir hikayeye daha" ne dersiniz?
Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz "birbirlerine girmişlerdi."
Konu "mal varlığı" idi.
O, ona diyordu ki "mal varlığını" açıkla. Öteki de ona aynı şeyi söylüyordu:
- Sen açıkla.
***
Sonunda büyük uzlaşı (!) sağlandı.
Denildi ki:
- Bütün parti başkanları açıklasınlar.
Türkiye'de "parti çokluğundan... Genel başkan bolluğundan" başka ne var?
"Konu" dağıldı.
"İş" uzadı.
Soralım şimdi "o tartışmadan kimin aklında ne kaldı?"