Adnan Menderes "öfkeliydi."
Basının eleştirisi karşısında "sinir katsayısı aşırı yükselirdi."
Sansür de uyguladı, gazeteci de hapse attı.
***
Süleyman Demirel "sakindi."
12 Eylül'den önce biri "Demirel yakında kazığı yiyecek" gibisinden konuşmuş.
Sözleri "Başbakan'a alenen hakaret."
Savcılık "Başbakan'ın iznini bile istemeden" kamu davası açmış.
Sonrasını "dün gibi" anımsıyoruz. Dava "12 Eylül ihtilalinden sonra"
görülmüştü.
Ve Demirel "şikâyetçi değilim" demişti:
- 12 Eylül'den önce "Demirel yakında kazığı yiyecek" diyen adam ileri görüşlüymüş... Kazığı yedim... Davacı değilim.
***
Turgut Özal "sadece öfkeli değil biraz kindardı" da.
Nazlı Ilıcak'ı az mı mahkemelere verdi.
Garip bir şey, Özal'ın Nazlı hanıma açtığı dava nedense "hep aynı mahkemeye, aynı hâkime" gider ve hep "Nazlı hanım mahkûm olurdu."
***
Turgut Özal bir keresinde Emin Çölaşan'ı mahkemeye vermişti.
Emin de bizi şahit göstermişti.
***
Mesut Yılmaz 3 ayrı bakanlıkta (Devlet-Turizm-Dışişleri) bulundu.
2 kez Başbakan Yardımcılığı yaptı.
3 kez de Başbakanlık.
Sadece Dinç Bilgin'i mahkemeye verdi.
(SABAH'ta fotomontaj-mason resmi nedeniyle.)
Ve bir de kendisine "mason" dediği için Melih Gökçek'i.
İkisinden de tazminat aldı.
***
- Mesut bey, gazete sahiplerine "şu yazarı işten at" dediniz mi?
- Hayır... Ama gazete sahipleri dostum olduğu için, bazıları
***
"Bu döneme" gelince...
Tayyip bey "7 bin cc, 8 silindirli, 4x4 turbo jeep" gibi...
Kızdı mı tüm sıcaklığı, sevecenliği, hoşgörüsü kayboluveriyor.
Bir gün Deniz Baykal'ı mahkemeye veriyor, bir gün gazeteciyi...