1960'lı yılların ikinci yarısıydı.
AKŞAM'ın Ankara bürosunda muhabirdik.
Bir gün, bir genç ziyaretimize geldi:
- DPT uzmanıyım... DPT'yi takunyalılar doldurdu... Bunları yazmak istiyorum... Gazeteye basar mısınız?
"Yaz getir" dedik.
Birkaç gün sonra "2 yazı" getirdi.
Birincisini "adıyla, unvanıyla" yayınladık.
Yazının çıktığı gün, öğleden sonra koşarak geldi:
- Sakın 2'nci yazı çıkmasın.
- Neden?
- DPT karıştı... Müsteşar Turgut Özal küplere bindi... Sosyal Planlama Dairesi Başkanı Prof. Nevzat Yalçıntaş beni işten çıkarmakla tehdit etti.
***
İkinci yazıyı çıkarmak için "vakit geçti."
Yazıyı aynen bastık.
Ancak "yazarın adı yerine" şu açıklamayı koyduk.
"Bu yazının yazarı bir DPT uzmanı olup, baskı altındadır. O nedenle adını gizli tutuyoruz."
***
Özal da, Yalçıntaş da "yazarın kim olduğunu" elbette anladılar.
Ve onu DPT'den çıkardılar.
O DPT uzmanı Emin Çölaşan' dı.
"DPT'den kovdurmasaydık" şimdi yaşam çizgisi kimbilir nasıl olurdu.