Siyasi kulislerdeki canlılık sürüyor... Ortalık senaryo kaynıyor... Ancak biz bugün "kim, kiminle, nerede, ne tür beraberlik arayışında" konusuna girmiyoruz.
Onun için "biraz mola" diyelim.
Ve bugün "3 farklı şeyden" bahsedelim.
***
Birincisi:
Başbakan dün Antalya'da zehir, zemberekti.
Konuşmasını dinleyenler sanır ki seçime 15 gün var.
Oysa daha 16 ay var.
Ekonomi "kıpır kıpır" iken...
Başbakan'a düşen "iç politik tartışmalara girip" tansiyonu yükseltmek mi?
Yoksa...
"Tansiyon düşürücü" bir politikaya yönelmek mi?
Hükümet herkese laf yetiştirmeye kalkmakla "kendi kalesine gol attığını" farkedemiyor mu?
***
İkinci konumuz:
Son zamanlarda herkes "sevgiden" bahsediyor.
"Partimi çok seviyorum, liderimi çok seviyorum, örgütü çok seviyorum" ve daha pek çok kişi ve kurumu "seviyorum, seviyorum, seviyorum" söylemleri öylesine çok ki.
Bu "sevgi enflasyonu" bize bir şeyi hatırlattı.
***
Almanya'da Cumhurbaşkanı seçilen kişi ile TV'de uzun bir söyleşi yapılır.
Eskiden bu söyleşi "şu soruyla" başlardı:
Sayın Cumhurbaşkanı, bize Almanya sevginizi anlatır mısınız?
Ancak "bir süredir" bu soru sorulmuyor.
Neden mi?
***
Bir Alman Cumhurbaşkanı'na "yine" bu soru sorulmuştu.
Cumhurbaşkanı, herkesi şaşkına çeviren bir yanıt vermişti:
-Ben karımı seviyorum.
-Ama sayın Cumhurbaşkanı... Ya Almanya?
-Ben kuru kuru "Almanya'yı çok seviyorum" dersem, bu ne ifade eder?.. Benim Almanya'ya karşı büyük sorumluluklarım var... Eğer sorumluklarımı yerine getiremezsem, tarihe nasıl geçeceğim?.. Tarih benim için "Almanya'yı çok seviyordu" diye mi yazacak?.. Ben karımı çok seviyorum.
***
Almanya, Cumhurbaşkanı'nın bu sözlerini uzun süre tartışmıştı.
Ve sonunda Alanlar "şu ortak noktada" buluşmuşlardı:
"Cumhurbaşkanımız, hepimize sorumluluklarımızı hatırlattı."
***
Ve gelelim üçüncü konumuza:
Dün sabah saat 10.30'da telefonumuz çaldı.
Arayan Süleyman Demirel'di.
"Yazınla ilgili bir iki şey söyleyeceğim" dedi.
Dün "ABD'nin Ankara Büyükelçisi, Demirel'i evinde akşam yemeğine davet etti" diye yazmıştık.
Ve "davetin nazikçe reddedildiğini" eklemiştik.
Kaynağımız ne Demirel'di, ne de Amerikalılar.
Kaynak "bazı siyasi çevrelerdi."
***
Demirel dedi ki:
*Büyükelçi bana bu daveti Mayıs ayında yaptı.
*Ancak son aylarda yoğun mesai içindeydim... Mayıs ayında da çok doluydum.
*Yemek bir başka zamana tehir edildi.
*Uygun bir takvimde Büyükelçi ile, ikametgahında öğle yemeği yiyeceğiz.
***
Bu konu "çok ince, çok nazik."
O nedenle şimdilik bir yorum yapmayalım.
Ve "sadece şu kadarını" söyleyelim.
İki taraf da "bu buluşmaya" büyük önem veriyor.