Otomobilin penceresinden "uzaklara" bakıyorduk.
Binaların ve yeşilliklerin arasında "beyaz bir kale" ilişti gözümüze.
"Oraya" yöneldik.
Biraz sonra Estergon Kalesi'ndeydik.
Tuna havzasındaki bin yıllık Estergon Kalesi'ni, Ankara'nın orta yerinde görünce otomobilden indik.
Uğruna türküler şiirler söylenmiş.
"Estergon Kalesi su başı durak" diye başlayan.
Öykülere, romanlara, tiyatro eserlerine, filmlere konu olmuş.
Kale Avusturyalılar'ın eline geçince, ağıtlar yakılmış:
"Akma Tuna akma ben bir dertliyim."
Yar peşinde koşar kara bahtlıyım."
Keçiören'de, işte bu Estergon'un "benzeri" yapılmış.
Ve üzerine de "Estergon Kalesi" diye mühür kazınmış.
***
Burası daha önce "gecekondularla dolu bir tepeydi."
Gecekondular yıkılmış. Evi yıkılanlara ev verilmiş, arsa verilmiş.
Ve 14 bin metrekarelik tepe "Estergon" oluvermiş.
Kalede işyerleri var, kültür merkezi, müze, restoran, seyir yerleri var.
"Resmi açılışı" henüz yapılmamış ama... Gelen, gezen o kadar çok ki.
***
Keçiören'e "habersiz" gittik.
Ama "Estergon Kalesi'ne girişimizi" gören geldi, duyan geldi.
Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok da geldi.
Ve bize kaleyi gezdirdi. 140 yıl Türk egemenliğinde kalan Estergon'un "benzerinin" burçlarında oturduk.
Sahi, ne demişti şair?
"Bir serhat türküsüdür, dökülür,
Alabildiğine dudaklardan,
Kalelerden Estergon Kalesi,
Mavi, mavi tüter uzaklardan."