İzmir'de okulları gezdik. Önce "tarihi" okulları. "Cumhuriyet'in ilk yıllarında" yapılanları. Örneğin: Fuar'ın "Lozan kapısının karşısındaki" Atatürk Lisesi'ni. 26 Ağustos kapısının karşısındaki "Namık Kemal Lisesi"ni.
Cumhuriyet Meydanı'nda, Büyük Efes Oteli'nin karşısındaki "Ticaret Lisesi"ni.
İlk adı "Tecim Lisesi" imiş.
Tecim "ticaret" demek.
Şimdi ise okulda "birkaç tabela" asılı:
*İzmir Ekonomi Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu.
*İzmir Ticaret Meslek Lisesi.
*İzmir Anadolu Ticaret Meslek Lisesi.
Bu okullar "pırıl, pırıl."
"Restore edilmiş."
- Kim restore etti?
Yanıt "Belediye."
***
Eski okulu restore etmek Belediye'nin işi değil. Yeni okulun badanasını, boyasını yapmak, çevresini düzenlemek, bahçesine ağaç dikmek, akan çatısını elden geçirmek de Belediye'nin işi değil.
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina dedi ki:
- Doğru... Benim işim değil... Ama ben yapmasam kim yapacak?.. Milli Eğitim'in parası, pulu yok... Bu tarihi okullar elden çıkacak... Yıkılacak.
***
Piriştina'ya "hesap, kitap, maliyet" sorduk.
Hesapları önümüze döktü:
- Bu okulun restorasyonunu Ankara yapsa, benim harcadığımın on kat fazlasını harcayacaktı... İhale... Ödenek... Zaman kaybı... Kontrol... Ve buna rağmen, istenilen sonuç alınamayacaktı... Oysa Belediye'de hazır kadro var... Birikim var... Park, bahçe düzenleyecek ekip var.
***
Ahmet Piriştina doğrusunu yapmış.
Zaten Bakanlık da "Belediye'ye takdirname vermiş."
***
Sayın Başbakan.
Sayın Milli Eğitim Bakanı.
İzmir Belediyesi'nin yaptığını "model olarak" kabul edin ve "sistemleştirin."
Okulu yine "devlet" yapsın.
Ve tabii hayırseverler de.
Ama "restorasyonu... Bakımı... Onarımı" Ankara'nın değil, "yerel idarenin" işi olsun.
Tabii her belediye "İzmir'deki imkanlara sahip değil."
Bu işi sistemleştirin ki, imkanı olmayan yerel idare "ödenekle takviye edilebilsin." "Devlette tasarruf" da bunu gerektirir.
"Kaliteli hizmet" de.