70 bin nüfuslu Karadeniz Ereğli'de gördüğümüz bir manzara bize "Fatih Sultan Mehmet'in vasiyetini" anımsattı. Fatih, vasiyetinde diyor ki: Ben ki İstanbul fatihi, abd-i aciz Fatih Sultan Mehmet. Bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım, Taşlık mevkiindeki 136 dükkanımı, aşağıdaki şartlar muvacehesinde, vakfı sahih eyledim. Bu gayrımenkulün geliri ile her sokağa, iki kişi tayin eyledim. Günün belirli saatlerinde ellerinde birer kap içinde kireç tozu ve kömür külü ile gezeler. Tükürenlerin, tükürüklerinin üzerini örteler. Ayrıca on cerrah, on tabip, üç de yara sarıcı tayin eyledim. Ayın belli günlerinde İstanbul'a çıkalar. İstisnasız her kapıyı çalalar. O evde hasta olup, olmadığını soralar. Hasta var ise ve şifası mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin, Darülaceze'ye kaldırılarak, orada şifa bulduralar. Külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede, şehit ve şühedanın harimleri ve İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendileri gelmeyüp, yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden, kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.
***
Ramazan'da Karadeniz Ereğli'ye gitmiştik. Ahçılar birbirinden güzel et yemekleri... Sebze yemekleri... Sıcaklar... Soğuklar... Pilavlar pişiriyorlardı. "Mis" gibi yemek kokuları etrafa yayılıyordu. Sonra bu yemekler "sefertaslarına" konuyordu. "Üç kişilik... Dört kişilik... Beş kişilik" sefertaslarına. Tertemiz sefertasları. Ve bunlar "kapalı kamyonetlere" yükleniyordu. Kamyonetteki personelin elinde "liste" vardı. Hangi fakirin evinde "kaç kişi" yaşıyor? Evlere ona göre "sefertası" bırakılıyordu. "Güneşin loş bir karanlığında." "Kimse görmeden."
***
Karadeniz Ereğli'de "bu manzarayı" gördük ve... Kendi kendimize "Fatih'in vasiyetindeki gibi" diye mırıldandık. Belediye Başkanı Halil Posbıyık "kimin vasiyeti" diye sordu: - Fatih Sultan Mehmet'in... O da böyle yapılmasını istemişti... Eve gönderilen yemeğin reklamının yapılmamasını... Fakir, fukaraya verilen yemeğin, siyasi malzeme haline getirilmemesini.
***
Halil Posbıyık "ANAP'lı." 1994'te "yüzde 28.5 oyla" seçildi. 1999'da "yüzde 54.6." Karadeniz Ereğli, onun döneminde "bir Avrupa kenti" oldu. Üstelik "ödüllü, tescilli." Önümüzdeki yıl yine "seçimi" var. Onun "popülaritesi" sürüyor ama, partisi artık "zorda." Bu nedenle "gelinlik kıza talip çok olur" misali, Halil Posbıyık'ı da davet eden, edene. "AK Parti"den de davetiye alıyor. "CHP"den de. "DYP"den de, "Genç Parti" den de. - Başkan... Kararınız? - Yerel seçimlerde parti ikinci planda gelir... Önce insan... Önce hizmet... Bunlar önemlidir... Olaya, partisel açıdan bakmıyorum... Zaten, başkan seçildiğim günden beri, parti rozeti de takmıyorum... Ama bir koltuk uğruna, yıllardır üyesi olduğum partimi de bırakmıyorum. Posbıyık yine "aday." Ve "yine ANAP'tan" aday. "Kazanacağım... Ve Ereğli'yi yıldız kent yapacağım" diyor.
***
Kazanır ya da kazanamaz "ona seçmen karar verecek." Ama Halil Posbıyık'ın duruşu "dik bir duruş... Çok saygın bir duruş." Seçimde kaybetse bile... "Arkasından" şu söylenir: "Galip sayılır bu yolda mağlup."
***
Halil Posbıyık'ın "yaptıklarını" yerinde gördük. Karadeniz Ereğli "gerçekten bir Avrupa kenti." Ama bizi en çok duygulandıran, iftar vakti "kimselerden habersiz... Alacakaranlıkta... İhtiyaç sahiplerinin evine götürülüp, kapı aralığından teslim edilen" sefertasları oldu. Ramazan bitti, bayram geçti, fakir fukaraya "hala yemek gidiyor." Ama "kimselerin haberi olmadan."