Gençlerbirliği bu yıl süper lige "iyi başlamadı". Peş peşe maç kaybediyor, puan veriyordu. "Cavcav" dedik: - Neler oluyor?.. Önlem gerekmiyor mu? Başkan İlhan Cavcav'ın yanıtı: - Bir şey olmuyor... Önlem de gerekmiyor... Takım çok iyi... Hoca, iyi takım kuruyor... Takım, 90 dakika koşuyor... Ama şanssızlık işte... Ve bazı hakem hataları... Merak etme, toparlanır, puan almaya başlarız. Gerçekten "takım toparlandı." Hem puan alıyor. Hem de Avrupa'da bayrak dalgalandırıyor.
***
İki konu var ki, İlhan Cavcav "iddialıdır". Biri "futbol", diğeri "un". Hangi bölgede buğday nasıl, o buğdayın unu nasıl "bunu en iyi Cavcav bilir". "Değirmencilik" onun baba mesleği. Değirmende doğmuş, değirmende büyümüş. Bildiği diğer konu da "futbol." "İlçelere" gider, "beldelere" gider. Sokak arasında çocukların maç yaptığını görse, "Mercedes'i yolun kenarına çeker". Çocukları izler. "Belki içlerinden birinde iş vardır" diye. Kimde iş olup olmadığını ise "hemen anlar". Zira "çocuk yaştan beri futbolun içindedir". Seneler önceydi. Mevsim kıştı. "Haydi" demişti: - Konya'ya gideceğiz. - Şart mı Cavcav Başkan? - Konyaspor'da Suat diye bir çocuk var... Geleceği çok parlak... Gidip onu seyredelim... Konyalılar'a biraz para verip, onu kapmaya çalışalım... Yoksa, ileride çok pahalı bir futbolcu olur... Hiç alamayız. Konya'ya gitmiştik ama Suat'ı alamamıştık. O Suat, daha sonra Galatasaray'da yıllarca oynayan Suat'tı.
***
Serkan, Bodrum'un Yalıkavak beldesinde "top koşturuyordu." Cavcav onu "orada" görmüş ve bizden rica etmişti: - Yalıkavak Belediye Başkanı ile konuş... Bu çocukta iş var... Alalım, yıldız yapalım. Serkan şimdi gerçekten "yıldız". Baki'yi "Almanya'da buldu, getirdi." O da şimdi "bir başka yıldız." Ali Tandoğan, Mustafa Özkan "Denizli'den" getirilen yıldızlar.
***
Seneler önceydi. Cavcav "haydi" demişti yine: - Başbakan Özal'a gidelim... Altyapı için yer isteyelim. Gittik... Atatürk Orman Çiftliği arazisi içinde yer istedik. Özal "olur" dedi. Seneler sonra tesisler tamamlandı ve Cumhurbaşkanı Demirel tarafından açıldı. Ve Cavcav yıllarca "bu olaydan dolayı" eleştirildi. Eleştirenler "Atatürk'ün arazisi yağma ediliyor" diyordu. Oysa yapılan iş "Ata'nın mirasının en uygun şekilde kullanılmasından başka bir şey değildi." Yaz tatillerinde o tesislerde 9-14 yaş arasında 20 bin öğrenci "futbol okuluna" devam etti. Ümit Özat dahil "pek çok yıldız" o okulda yetişti. Önceki akşam Avrupa'da destan yazan takım "Atatürk'ün çiftliğinden" çıkan takım.
***
Maçtan sonra onu arayan, arayana imiş. Bakan, Genel Müdür, taraftar... Herkes kutluyormuş... Cavcav ise ağlıyormuş. Ve "bir telefon daha" bekliyormuş. "Federasyon yönetiminden" tebrik telefonu. Ama "maç gecesi" o telefon gelmemiş. Bilmiyoruz dün geldi mi? Sporda "küsmenin olmadığını" ne zaman öğreneceğiz. Küsmeyi çok çabuk beceriyoruz da, barışmayı bir türlü başaramıyoruz.
***
Takım "taş gibi, aslan gibi" takım. Ama kimsenin şüphesi olmasın, yarın Cavcav "bu takımı... Bu yıldız oyuncuları" satar. Biz yine "yapma Cavcav, satma Cavcav" deriz. Ve yine ondan aynı cevabı dinleriz: - Beşe aldığımızı 25'e satıyoruz... Merak etme... Yine gider ucuza futbolcu buluruz... Yetiştiririz... Ve sonra da çuval dolusu paraya satarız.