Ekonomide içerideki ve dışarıdaki muhalefetin ezberini bozan işler oluyor. Biliyorsunuz, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, göreve geldiği ilk günlerde Türkiye, büyük bir kur saldırısı yaşadı. ABD Başkanı Donald Trump'ın "Biz yaptık" diye itiraf ettiği saldırıyla dış politikada ve siyasette diz çöktüremedikleri Türkiye'yi hizaya getirmeyi amaçladılar. Ekonominin çakılacağını sandılar. Bankaların batacağını düşündüler. Merkez Bankası'nın faizleri daha da yükselteceğini umdular.
Ama olmadı...
Ekonomi yönetiminin aldığı önlemlerle birinci aşama geçildi. Yumuşak geçiş sağlandı, enflasyon ve faiz düştü, cari fazla verildi, finans piyasalarında istikrar başladı. Şimdi sıra Türkiye'yi bundan sonra cari açık vermeden büyütecek, aynı zamanda işsizliği azaltacak önlemlere geldi. Eskiden ekonomiyi yönetenler, sadece para ve bütçe politikalarına odaklanıyordu. Yeni dönemde bu ikisine bir de kredi politikaları eklendi.
Ne demek istediğimi biraz daha açayım...
Malum, geçmişte ekonomiye Kredi Garanti Fonu (KGF) üzerinden milyarlarca lira kaynak sağlandı. O günün şartlarında zorunlu gibi görünen bu kredilerin verimliliği tartışmalıydı. Zira, birçok firmanın bol kepçeden dağıtılan bu kredileri istihdam ve büyüme odaklı kullanmadıkları verilerle kanıtlandı. Son 1 yıldır ise kredilerde yeni bir modele geçildi. Bankalar verdiği parayı ihtiyaç kadar kullandırmaya başladı. Böylece kötü niyetli patronun istihdam sağlayıp, makine almak yerine parayı ev, araba vs gibi yerlere harcamasının önüne geçildi. Özel bankaların kredileri kapattığı dönemde kamu bankaları devreye sokularak bir nefesle yaşayacak şirketlere can suyu aktarıldı. Daha sonra 'nokta atışı' kaynak paketleri hazırlanmaya başlandı. Teknoloji üretenin, ihracat yapanın, cari açığı kapatmayı hedefleyenin, işçi alanın ucuz maliyetli, uzun vadeli kaynak sağlayacağı bir mekanizma kuruldu.
Burada lafı eğip bükmeden kamu bankalarının hakkını teslim etmek gerekiyor. Son 1 yılda kamu bankaları Ziraat Bankası'nın sloganında denildiği gibi "bir bankadan daha fazlası" rolünü üstlendi. Ekonomide daralmanın hatta birilerinin umduğu (!) çakılmanın önüne geçtiler. Parasal genişleme olmadan Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın desteğiyle Türkiye'de yeniden büyümenin konuşulmasına vesile oldular. Üstelik, bakıyorsunuz, bunları yaparken risk yönetimini de doğru yapmışlar.
Nereden mi biliyorum?
Önceki gün açıklanan bankacılık verilerine bakın. Ekonomiyi neredeyse tek başlarına fonlayan kamu bankalarında takipteki kredi oranı yüzde 3.60. Yerli özel bankalarda bu oran 6.31, yabancılarda 6.85... Sektör ortalaması da 4.96... Bence, hem ekonomideki daralmanın hem de takipteki kredi oranının artmasını engelledikleri için kamu bankaları genel müdürleri bir alkışı hak ediyor.