Hafızalarınızı geri sarın. 31 Ekim 2016'ya gidin. Bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarıldı. Amaç şirketlerin nakit sıkıntısını gidermekti. Kredi Garanti Fonu hazine kefaletiyle aracı olacak, bankalar üzerinden 20 milyar liralık kredi imkânı yaratılacaktı.
"Kabine karar verdi, musluk hemen açıldı" diye düşünmeyin. Öyle kolay mı? Bu işin ağır bürokrasisi ne olacak?
Haftalarca ilgili kurumlardan görüşlerin toplanması var, KGF ile Hazine'nin ve bankaların protokol imzalama süreçleri var. Evrakların kurumlar arasında dolaşması var. Anlayacağınız var da var.
Nihayet aralıkta bürokrasi aşaması geçildi. Ocakta şirketler kaynağa kavuştu. Krediler çekildi. Şubat itibarıyla 20 milyarlık limite gelindi. Yani ilk kefaletli para bitti. Bunlar olurken hükümet kefaletle kredi imkânını artırmaya karar verdi. Başbakan Binali Yıldırım 8 Aralık'ta "Şirketlerin nakit sıkıntısını gidermek için Kredi Garanti Fonu aracılığıyla 250 milyar liralık kredi hacmi oluşturuyoruz" dedi.
Müjdeyi veren Başbakan olduğu için hepiniz Ankara bürokrasisinin "emir telakki ederim efendim" dediğini düşünüyorsunuz değil mi?
Kazın ayağı öyle değil.
Yine evraklar kurumlar arasında dönüp dolaşacak. Hazine gidecek Maliye, Bankalar Birliği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu hatta Sayıştay'ın görüşlerini alacak. Arkasından onları derleyip düzenleyip Bakanlar Kurulu'nun önüne getirilecek.
Bankalar Birliği gibi bir hafta içinde görüşünü veren kurumları tenzih ediyorum. Ama diğerleri için aynı tonda konuşmayacağım. İki satır yazıyı kaleme alıp adrese postalamak bu kadar mı zor yahu?
Bu basit işi 2.5 ay içinde ancak tamamlamışlar. En sonunda nihai metnin Bakanlar Kurulu huzuruna geldiğini öğrendim.
İmzalar tamamlandığında tek tek protokol işleri de biterse şirketlere verilen söz tutulacak.
"Bütün bunların referandumla ne ilgisi var" diyenler devam etsin lütfen...
Bana göre, parlamenter sistemin en büyük defosu bürokratik oligarşidir.
Kamu bürokrasisindeki hantal yapı bir türlü kırılamıyor. Yıllardır devlette kümelenmiş oligarşik yapı kendi güç alanını muhafaza etme refleksinden vazgeçmiyor. Hiyerarşik açıdan kanundaki talimatları yerine getirmesi gerekenler, kamusal hizmetin önünde takoz oluyor.
Üstelik bu güçlü bir tek parti iktidarında böyle. Varın koalisyon dönemlerini siz düşünün.
Peki 16 Nisan'da oylayacağımız Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gelirse ne olur?
Ne olacağını anlatayım.
Karar alma mekanizmaları daha hızlı işler, aksama olmaz. Sistem de yavaşlığa müsaade etmez. Atanmışlar (bürokrasi), seçilmişlerin önünde engel olamaz. Kamudaki oligarşinin beli kırılır.
Karar sizin...