Dün Milli Takım'ın temposundaydı gözüm. Geriye nasıl iyi koşup Avustralya'nın "Çabuk gel, içeriye penetreyi yap ve boş atışı yarat" sistemine nasıl dur diyebileceğiz ve aldığımız ribaundlar sonunda bugünün en etkili skor üretimi olan pota altını fastbreak ile nasıl kullanabileceğiz? Yediğimiz 101 sayıya baktığımız zaman savunmayı ne kadar başardığımız meydanda.
Tabii ki maçın genelinde bizim de üstün olduğumuz bölümler vardı. Ender'in oyuna girip ateşlediği dakikalar, Mehmet'in üst üste gelen üçlüklerinin yarattığı enerji gibi. Ama bu dakikaların sürekliliğini sağlayamayınca sonuca ulaşamıyoruz.
İki teknik sorunun doğru yanıtları bizi gerçekten zirvenin takımı yapacak: Playmaker'ın kim? Pivotunun adı ne? Allstar Mehmet'in yüksek post'tan dış atışlarla müthiş katkısı olacak. O zaman Ermal, Kaya, hatta Kerem'in dahi pota altını gerçek pivot gibi oyunun her iki yönünde domine etmeleri gerek. En büyük sorun, nerelere ulaşacağımızı hayal etmemiş olmak. Maç öncesi demeçlerini dinledik. Hepimiz ağır bir hazırlık döneminden, kondisyon idmanlarından geçtiğimizi ve yavaş yavaş form tuttuğumuzu anlatıyoruz. Kısa süre önce Bormio'da oynadığımız genç İtalyan takımı da aynı süreçten geçmiyor mu?
Bogut ve Anderson'suz Avustralya da belli bir güç çalışması içinde değil mi? Bu sıkıntılar herkes için geçerli. Takımımızın kalitesine, sonucu değiştirecek oyuncu sayımızın herkesten fazla olduğuna, basketbol ülkesi kimliğimize ve kadro zenginliğimize inanarak ve bu değerlerin karşılığını vererek hedefimizi hayal edip adını koymazsak bu zorlukları hep yaşayacağız.
Bu takımın kapasitesini bilen herkesin hedefi Avrupa Şampiyonluğu olmalı. İspanya'da İspanya, her yıl daha güçlenen Yunanistan değerlerini göz önüne getirirsek, "Bu takım İspanya'ya da, Yunanistan'a da dünyayı dar etmek için gidiyor" diyebilmeliyiz.