Yunanistan finalde, bana kalırsa maçın da favorisi. İspanya diğer yanda, o da pek çoklarına göre favori. Fransa beşinci oldu, bizim cengaverler altıncı. Kattın mı bir de çeyrek finalde elenen Sırbistan ile İtalya'yı. Hadi gel ekle güçlü Hırvatistan'ı, ver bir de komşuluk hakkı olarak Slovenler'e bir denizi olmasa bile 'Akdenizliyiz' deme hakkını. Var mı dünya basketbolunda böylesine güçlü bir bölge? Gel hayal et, bu basketbol gücünü eşdeğerine siyasette sahip olmaya. Barışın da gücü sen olursun, sanayinin de, paranın da pulun da...
Dün Fransa karşısında maçın başında ekstra risk alarak daha önce hiç sorumluluk almayan beşle başladık. Çok doğal olarak Semih, maçtan öte turnuvaya ısınmaya çalışırken 10-12 farklı geriye düştük. Sonradan hatırladık, buralarda Hakan'la, Ender'le, Ersan'la Cenk'le, Ermal'le bütün zorlukları nasıl aştığımızı.
Hadi o zaman "Arttıralım şiddetimizi ve arzumuzu" dediğimizde üçüncü çeyreğin sonunda ilk defa farkı 4'e indirdik: 54-50. Orada bir kaç sabırsız birkaç da şanssız hücum maçın finalini görmemezi çeyreğin sonlarına bıraktı.
HATALAR GELİŞMEK İÇİN
Onlar da güçlü, kuvvetli Akdeniz filan ama sonunda adları üzerlerinde Fransız. Bizi maça ortak ettikleri anda, Kaya ne ismine, ne de tüm şampiyona boyunca verdiği üstün mücadeleye yakışmayacak bir sportmenlik dışı faulle işi daha zorlaştırdı. Oysa ki biz şampiyona boyunca savaşırken de boğuşurken de tansiyonumuzu dengede tuttuk. Sinirimize yenildiğimiz hiç bir an olmadı. Hatalar yaşayarak düzeliyor. Bu da 2007 İspanya, 2009 Litvanya, 2010 Türkiye Avrupa ve Dünya Şampiyonaları'nda lehimize kullanacağımız bir hatadan ders alma anıydı.
Çünkü 15 gün boyunca hataların minimumunu yapan cengaver yürekliler, tüm idari teknik heyetin de pozitif destekleriyle 9 maçta hem 6 galibiyeti hem 6'ncılığı kopartırken daha önce hiçbir babayiğit grubun harcı olamayan başarıya da imza attılar.