Mekan İstanbul Anadolu yakasında bir sanat merkezi, Decollage Art Space... Geniş salonda oturmuş insanlar usta sanatçı Işıl Yücesoy'u bekliyor. Zamansız Şarkılar söyleyecek Yücesoy. Programının ismi gibi, şarkıları zamansız ama insanda bıraktığı tat paha biçilmez. Tek bir konser diye başlayan hikayenin, bir seri konsere dönüşmesini, Işıl Yücesoy'un anılarıyla hikayeleştirdiği bu serinin nasıl ortaya çıktığını, neler yaşandığını konuştuk.
- Zaman zaman konserler veriyorsunuz ama bu sürpriz bir proje... Tek konser diye başladınız, seri haline dönüştü... Nasıl bu noktaya geldi bu galeri konserleri, biraz anlatır mısınız?
- Genelde her işim böyle oluyor. Yapı olarak aynı şeyi yapmaktan nefret eden bir kadınım. Kafamda hep farklı işler yapmak, farklı projelere imza atmak var. Murat Evgin De Collage'da konser veriyor, beni de davet ediyor. Fakat hiçbirine gidemedim, sonunda fırsat bulup ayarladım ve gitmeye niyetlendim. Ama aklımdan da, "Murat beni konserine davet etti ama sahneye de şarkı söylemem için çağırabilir, hazırlıksız gitmemeyeyim" diye geçirdim. Aranjörümü aradım ve iki parça hazırlattım, Kaybolan Yıllar ve Büklüm Büklüm... Onları da A4 kağıdında çıktı aldım, konsere gittim. Nitekim Murat beni sahneye davet etti. Murat torunum gibi, kırmam mümkün değil. Ben çıkınca seyirci buna çok güzel reaksiyon gösterdi. Sahneden inince galerinin sahipleri "Bir konser verin" dediler.
- Sizin de hoşunuza gitmiştir...
- Tüm egolarımı, Işıl Yücesoy'luğumu bıraktım kenara. Tüm doğallığımla bir konserden ziyade, salonumda ağırlıyormuş gibiyim insanları. Herkesin sevgilisinin elini tuttuğu, anılarında yer etmiş şarkıları söylüyoruz. 40 seneye dağılmış şarkılar bunlar. Her yaş kuşağının farklı bir anısı var, bu şarkılarla aşık olup, çocuğunun ismini Işıl koyan var... Zor bir dönemden geçiyor ülkemiz, gerek ekonomik, gerek siyasi, gerek sosyal... Dedim ki, insanlarla iki saat avaz avaz şarkı söyleyelim, ağlayalım, gülelim.Böyle başladım, bir seriye dönüştü.
- Evinizin salonunda ağırlamak gibi tanımı çok hoş...
- Bakın bu konsept Safiye Ayla'dan miras. Nereden nereye... O zamanlar evliydim ve Ayşekadın'da otururdu Safiye Ayla. Eşim gazeteciydi ve onun evine gitmiştik. Evinde bir sahne yapmıştı Safiye Ayla ve oraya insanlar gelirdi, sazlar çalınır, şarkılar söylenirdi. Orada başka bir duygu olurdu. Burası da biraz öyle, göz göze, iç içe, gönül gönüle... Benim sahneye çıktığım akşam bir bey vardı, durmaksızın ağlıyordu, ilgimi çekti sonra konuşunca anladım ki, ben lise talebesiyken, Moda'da otururken, anne babalarımız ahbapmış... Böyle kıymetli şeyler yaşanıyor. Üç konserdir gidiyor, bakalım devamı ne olacak... Bir plak yaparsın, bir film yaparsın amacına ulaşmaz, istediğin yere değmez. Bu amacına ulaştı o yüzden çok keyifliyim.
- Anılar da anlatıyor musunuz? Sohbetli bir program sanırım...
- Hem de nasıl anlatıyorum. Aklıma geleni anlatıyorum. Unutursam Fısılda'dan Kirli Beyaz Kedi'yi söyledim. "Çok kıskandım Hümeyra'yı ben de söyleyeceğim bu şarkıyı diye repertuvarıma ekledim" diyerek söyledim şarkıyı, sonra da filmdeki bir anımızı anlattım Hümeyra ile... Biz karavandayız, sıcaktan bunalmışız, dinleniyoruz. Farah Zeynep Abdullah çalışıyor rolüne... Biz yan gelmiş yatıyoruz! Hümeyra'ya "Kalk Hümeyra, çalışalım, bu gençler canımıza okur, bu gençler insanı rezil de eder, vezir de" dedim. O da, "Aaaa kalkayım hemşirem ama bana bak; Işıl Yücesoy, biz vezir olmuşuz zaten, gerisini onlar düşünsün!" dedi. Böyle şeyler anlatıyorum işte... Şimdi bir de 29 Mart'ta CKM'de bir konser vereceğim.
KIYMETLİ ŞEYLER YAŞANIYOR
- Bu zamana kadar yaptığınız işler hep üst düzeyde. Ve çok seviliyorsunuz... Bu kadar insanların ruhuna dokunmak nasıl hissettiyor?
- Seviliyorum gerçekten. Yolda insanlar, annesini, teyzesini, kız kardeşini görmüş gibi davranıyor. Bu çok hoşuma gidiyor. Kızım bile internette hakkımdaki yorumları okuyor, "Biri bile kötü yazmamış" diyor. Niye kötü yazsınlar, ben kimse için kötülük düşünmedim ki...
- Üretkenliğinizi asla kaybetmiyorsunuz. Bu yaşam enerjisi mi sağlıyor size?
Benim hayat biçimim bu. Kendimi çeker, emekli kadın pozlarına girersem, dört kolluyla giderim. Gençlere de söylüyorum, sakın erken emekli olmayın. İnsanı hayata bağlayacak bir şeyler hep olmalı. Ben bu röportaj için bile heyecanlanıp hazırlanıyorum. Bunu hiç kaybetmek istemiyorum.
- Repertuvarınızda neler var?
- Bir tane Rusça söylüyorum. Kendi şarkılarım da var, Sezen Aksu, Selami Şahin, Ahmet Kaya, Kayahan şarkıları da var. İnsanların hayatına dokunmuş şarkılar var hep. Bunları oturup ezberlediğimi sanma, önüme açıyorum oradan okuyorum. İnsanlara da soruyorum, "Bir sürü fıstık gibi güzel sesli kız var piyasada, sazlarını savuruyorlar, bir bacağını açıyor, ben olmuşum bin kilo, gelmişim bin yaşına, şarkıların sözlerini de unutuyorum, ne işiniz var beni izliyorsunuz" diyorum. Kahkahalar kopuyor...
- İnternette bir haber dolaşıyor sizinle ilgili, kızınızı kanserken doğurduğunuza dair. Bunun aslı nedir?
- Ben seyircimi asla kandırmam, onları yanlış yönlendirmem. Bu tamamen yanlış bir bilgi. Ben kızıma hamileyken 8 tane miyomum var dedim, kanser dendi. Yanlış bilgi...
HIRSI HAYATIMIZDAN ATMAMIZ LAZIM
- Ben Bu Cihana Sığmazam dizisinde karakteriniz müthiş...
- İnanılmaz şanslı bir ekip ve yapım grubu. Bu kadar keyifle ve uyumlu çalışan bir ekip olamaz. Yoksa çok büyük prodüksiyon, çok zor olurdu. Rolümden çok memnunum, ete kemiğe büründü. Çok hakim, bu hakimiyetini çok zor durumlarda kullanan, çok anaç bir anne ve babaanne rolündeyim. Çok büyük acılar çekmiş bir kadın, tüm bunlara rağmen dimdik durmuş ayakta. Torunuyla ilgili bir haber nedeniyle kalp spazmı geçirdi. O sahnede çok güldük. Beni sedyeye aldılar, "O gidiyor, bu gidiyor, beni de dört kolluya koydunuz, diziden gönderiyorsunuz galiba" dedim... Güldük epey... Eksik olmasınlar çok saygılı ekip bana karşı. Ayağa kalkıyorum. Hepsi kalkıyor. Biraz ana kraliçe gibi oldum. Yaşım da onu gerektiriyor, bundan sonra hangi sete girsem biraz ana kraliçe olacağım.
- Ama genç oyunculara üstten bakan bir tavrınız yok...
- Tabii ki yok. Aksine geri çekerim kendimi. Biz olacağımız yere geldik, bundan sonra ne olacağız. Bunun üstüne ne yapacağım. Gençlerin yolunun önüne çıkmayacaksın, onlara destek olacaksın. Bu biraz görme işidir, onlar da biraz bize bakıp öğrenecekler, usta çırak işidir bu. Sorarlarsa oradayım, sormazlarsa Fransız.