Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SONAT BAHAR

Keşke Arya da söyleyebilsem

Wolfgang Amadeus Mozart’ın başyapıtlarından Saraydan Kız Kaçırma operası, klasik haline sadık kalınarak farklı bir reji anlayışı ile AKM’de sahnelendi. Eserde, dizilerden tanıdığımız oyuncu Alper Saldıran da Selim Paşa rolüyle yer aldı. İlk opera-bale deneyimini konuşmak için Saldıran’la bir araya geldik

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında, Saraydan Kız Kaçırma operası, klasik haline sadık kalınarak, farklı bir reji anlayışı ile sahnelendi. Rejisör Caner Akın'ın sahneye koyduğu eserde, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'nı Zdravko Lazarov yönetti. Eserin dekor ve kostüm tasarımı Olcay Engin Kaymaz'a, ışık tasarımı ise Taner Aydın'a ait. Paolo Villa'nın koro şefliğini üstlendiği eserin koreografisi ise Tan Sağtürk imzalı.



Bu eseri ilginç kılan unsurlardan biri de popüler bir oyuncu olan, dizilerden tanıdığımız bir ismi de sahnelere taşımış olması... Daha önce tiyatro sahnesinde yıllarca görev alan Alper Saldıran kariyerinde ilk kez bir opera bale sahnesine çıktı. Saldıran ile heyacanını, hazırlık sürecini konuştuk:
- Devlet tiyatrolarında da görev almıştınız...
- Evet sözleşmeli oynadım altı yıl. Sahne sanatları benim ruhumu doyuran, içimdeki çocuk için yaptığım bir şey. Maddi bir beklentim yok. Çünkü yıllar önce, öğrenciyken, bir oyunda oynadım, çok da memnun kalmadım, çok da az para kazandım. O noktada, bir karar verdim, tiyatrodan para beklersem, istemediğim oyunları oynamak zorunda kalacağım. Yani sadece sahneye çıkmak değil aradığım.
- Ne peki amaç?
- O provayı yapmak, o karakteri oluşturmak, kendi içine yolculuk yapıyor insan, kendi içinden bir şeyler çıkarıyor. Zamanında bir şeyler yaşamışsın, rolü okurken aklına geliyor. Bu da çok güzel bir farkındalık, sanatın güzelliği... Benim için dünyasal değil daha evrensel bir anlamı var sahne sanatlarının. O yüzden o dengeyi kurmak için, 20 senedir sadece bir yıl ara vererek tiyatro yapıyorum.



- Saraydan Kız Kaçırma operasında rol aldınız... Bu epey önemli bir adım sanırım. Devamı gelecek mi?
- Gelecek, bu eser için devam edeceğim. Operayı çok seviyorum. 2005 yılında konservatuarın tiyatro bölümüne girdim, şana çok önem veriyordum ama yetmiyordu. Dizi, televizyon derken bir şekilde devam ettim şana ama yeterli değildi. O kadar zor bir iş ki, sadece düşünsel bir şey değil, kasın ona alışması bir süreç, sporcu gibi olmanız lazım. Operayı da çok seviyorum, çok büyüleyici, masalsı gelir. Pandemi sürecinde şan derslerine başladım. Bu sene de böyle bir teklif geldi. Selim Paşa'yı oynuyorum, konuşmalı rol, bir arya söylemedim. Keşke söyleyebilsem ama bu kadar kısa sürede olmaz. Bir opera konseri yapıp, içinde yer almak ve söylemek çok istiyorum. Ve bunun tüm gelirini müzik öğrencilerine bağışlamak istiyorum. Ses organik bir materyal, uçağa biniyorsunuz sesisiniz değişiyor. Ters rüzgarda kaldınız, ses etkileniyor. Ama bu eğitimin oyunculuğuma da katkısı oldu. Anladım ki, sesimi kullanamıyormuşum.
- Bu kadar opera sanatçısının arasında nasıl hissettiniz?
- Çok zormuş, çok başka bir disiplin onlarınki. Çok zor şeyleri çok kolaymış gibi yapıyorlar. Kendilerini inanılmaz koruyorlar. Hazır AKM'ye gelmişken, bu kadar operacıyla birlikteyken, onlardan şan dersi alma şansım oluyor. Tan Sağtürk de bu eserin kareografisini yaptı. Benim de ufak bir dansım oldu.
- Çocukluktan itibaren dansla ilgilisiniz galiba...
- Kafkas oynadım. Tüm ilkokul dönemim Kafkas'la geçti ama ondan sonra devam etmedim. Bu eserde de ufak bir dansım var. 38 yaşımda havada takla atmayı öğrendim. 55 yaşında Çekyalı bir eğitmenimiz var, kendi gösteriyor tüm hareketleri.



YAZMAK BENİM TERAPİM

- Devlet opera balenin içinde popüler bir karakter ilginç geldi bana...
- AKM benim öğrenciliğim demek. Burada Borsa vardı otururduk, herkes buradaydı, opera, bale, tiyatro. İstediğinize istediğiniz soruyu sorabilirdiniz. İnanılmaz bir kültür vardı. Buraya akşam olan bir oyunu izlemek için öğlen gelirdim, vakit geçirmek isterdim. Prova izlerdim, sohbet ederdim. Şimdi bakınca çok büyük bir lütuf olduğunu anlıyorum. O yüzden kimse bana popüler gözüyle bakmadı. Aralarına aldılar. Tiyatroda çalışırken bambaşkayım, sinema dizide çalışırken başkayım. Hiçbir şey canlı gösteri tadını veremez, çünkü seyirci orada. İçsel bir deneyim bu. İyi yapılmış bir oyunu hiçbir seyirci unutamaz. Etkisini hep hisseder. Şiirsel bir duygu. Sıkıştırılmış bir zaman ve hikaye var. 'En son Kürk Mantolu Madonna'da, Raif'in hayatını iki buçuk saatte anlattık.
- Şimdi nasıl buluyorsunuz AKM'yi?
- Büyük salonu provada ve temsilde gördüm, bir şey izleyemedim henüz. Çok vakit geçiremedim. O eski tada ulaşmasını umuyorum.
'Saraydan Kız Kaçırma'nın biletleri anında tükendi.
- Kitap da yazıyorsunuz. O sizdeki hangi ihtiyacı besliyor?
- Kendimle karşı karşıla oturup sohbet ediyormuş gibi bir his yazmak. Çünkü dış etken yok yazmakta, içten geliyor. Yıllarca terapiye gitmiş gibi rahatlıyorum yazarken. Başka bir bakış açısı yaratıyor bana. Yazarken içim sakinledi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA