Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SONAT BAHAR

Şaşalı hayatlar sefil ölümler

Tiyatro ve sinema oyuncusu Şebnem Özinal; ileri oyunculuk üzerine yaptığı yüksek lisansı, kantocu kadınlar teziyle tamamladı. Tezinde kantocu kadınları ve toplumdaki yerini anlatan Özinal’ın aylar süren araştırmaları şimdi kitap oluyor. Bilinmeyenleriyle kantocu kadınları kaleme alan Özinal, “Lüks içinde yaşamışlar ama sefalet içinde ölmüşler” diyor

1991 senesinde Dormen Tiyatrosu'nda başladığı oyunculuk macerasında tam bir istikrar abidesi Şebnem Özinal. Yıllardır sahnede... Aslında jeoloji mühendisliği mezunu ama gönlünü tiyatroya kaptırmış bir çalışkan. Çalışkan çünkü yıllardır, kesintisiz tiyatroya emek harcıyor. Son olarak ileri oyunculuk eğitimi aldığı üniversitede bir tez hazırladı. Kanto ve toplumumuzda kantocu kadınların hikayeleri üzerine. Bu tez, kitap da oldu. Biz de Şebnem Özinal'la kitabını ve kanto olan ilgisini konuştuk.
- Kanto üzerine bir kitap yazdınız. Bu aslında sizin yüksek lisans teziniz...
- Jeoloji mühendisliği mezunuyum ama mühendislik okurken üniversite birinci sınıfta tiyatroya başlamıştım. Yıllar boyu özel tiyatroda çalıştım ve komediden başka hiçbir şey oynamıyorum. Oyunculukla da ilgili cepten yemeğe başladığımı fark ettim. Önce konservatuvar okumaya karar verdim sonra yüksek lisans yapmakta karar kıldım. İleri oyunculuk alanında yüksek lisansa başladım. Çok dalga geçti oyuncu arkadaşlarım, "Sen ileri oyuncusun bizden bir adım ilerde dur sahnede" diye... Bitirme tezi olarak kantoyu seçtim. Çok araştırarak yazdım. Kantoyu seçtim çünkü hiç doküman yoktu. Oysa kanto, Türk toplumuna ve sanat hayatına damgasını vurmuş bir dans türü. Kadınların büyük bir başkaldırısı var. Cesurca sahneye çıkış vardı orada. Sonra da bir kültür yayını olarak kitap haline getirdim.



- Kantoya dair bir araştırma var mıymış?

- Yüksek lisans tezi olarak konservatuvarda bir öğrenci müzikal analizi olarak bir çalışma yapmış. Hem kantocu kadınların hayatını inceleyen hem de topluma etkilerini irdeleyen bir çalışma bulamadım. Biz kantonun başlaması, gelişmesi ve bitişini inceledik.
- Neye etkisi olmuş kantonun?
- Müziği çok etkilemiş. Doğulu sazlardan Batılı sazlara geçiş kantoyla olmuş.
- İlk nasıl başlıyor kanto?
- Kantare sözünden geliyor ve bu İtalyancada şarkı söylemek demek. Türkiye'ye gelen İtalyan toplulukların etkisi olmuş elbette. Türkiye'de kadınların rahatça sokağa bile çıkamadığı bir dönemde kumpanyalar kadınları sahneye çıkarmaya başlamış. 1870'ler... Ermeni kadınlar da buna cesaret edip, süslü püslü kıyafetler içeren, cilveler içeren danslar içeren kantoyu yapmaya başlamış. Ve müthiş ilgi çekmiş. Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte doğaçlama tiyatrolar, orta oyunları çıktığında bu gelenek devam etmiş. Kantolar ikili üçlü Pera'da yapılmaya başlanmış.
- İlk bilinen kantocu kim ülkemizde?
- Ameli. Perus Hanım var sonrasında ondan daha ünlü olmuş. Kantoda gelenek şu, tek bir isimle anılıyorlar; virjin... Ama bunun önüne lakap gibi isim geliyor. Mesela; minik virjin, tombul virjin. Huysuz Virjin'in de lakabı oradan geliyor. O şovunu yapacakken bakmış eski kantoculara... Çok da titiz bir adamdı biliyorsunuz, bir gün teknik ekipten biri "Çok huysuzsunuz" deyince ismini bulmuş. Olmuş Huysuz Virjin...




ADİLE NAŞİT'İN KANTOCU ANNESİ

- Yaşam hikayesiyle sizi etkileyen bir kantocu var mı?
- O kadar çok ki. Zaten kantocu kadınların hikayeleri ilgimi çekince tez konusu yapmak istedim. Çok şaşalı hayatlar yaşamışlar. İzleyiciler arasında askerler, komutanlar, kabadayılar... Büyük aşklar olmuş. Ayaklarına güller dökenler... Ama sonra çok trajik ölümleri var. Mesela Perus Hanım öyle bir başına, yokluk içinde ölmüş.
-Nasıl ölmüş?



- Şarkı sözlerini de kendileri yazıyor, besteleri de kendileri yapıyor, kareografi de kendilerinin. Cilve işin özü ama o zaman ki cilve omuz titretme, bel kıvırma... O zamana göre çok ama bunlar. Peruz Hanım, çok para kazanmış. Ama gezmeyi, para harcamayı seven biriymiş. Ve bu iş sadece 30'lara kadar yapılıyor. Peruz Hanım evinde sefil bir halde ölmüş. Adile Naşit'in annesi de çok ünlü bir kantocu, Ameli. Adile Naşit'in babası Naşit Özcan'ın bir kumpanyası varken bir kadınla evli ama Ameli'ye aşık oluyor ve karısını boşuyor. O zamanlar boşanma normal değil, üstelik Ermeni bir kadınla evlenmek için... Kıyamet kopuyor ama aşkının arkasında duruyor ve evleniyor. Adile Naşit ve Selim Naşit doğuyor. O kumpanyada büyüyor Adile Naşit. Yani o dönemin en ünlü kantocusu Adile Naşit'in annesi Ameli. Bir de bu işte herkes neredeyse birbirinin akrabası. Biri almış yeğenini kantocu yapmış, diğeri kuzenini, kız kardeşini... Bir usta çırak ilişkisi. Biri de Viyana'dan geliyor kantoculuk yapmak için, gayrı meşru bir çocuğu var onu bavul içinde saklayarak getiriyor kumpanyalara. O bavulun içinden seyrede seyrede büyüyor o çocuk. O çocuk da kantocu oluyor ve eğitim vermeye başlıyor.
- Fotoğraflar da var hazırladığınız kitapta, onları nasıl buldunuz?
- Çok zor... Editörümle ortaklaşa çalıştık, kütüphanelere gidip araştırdı, gazete kupürleri bulduk. Djitale tarandı onlar. Vasfi Rıza Zobu da çok önemli bir kanto eleştirmeniymiş.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA