Mutlaka fark etmişsinizdir. Günün birinde caddede bir dükkan açılır. Dükkanın başarılı olduğu anlaşılır anlaşılmaz, hemen yanı başına aynı işle uğraşan bir başkası gelir, dükkan açar. Onun da halinden memnun olduğu fark edilirse, bir anda caddede aynı ürünleri satan mağazaların sayısı beş, onu bulur. Derken cadde birkaç yıl içinde aynı ürünlerin satıldığı mahalleye dönüşür. Bunun aynı tür ürünler arasından seçim yapmak isteyen tüketiciler açısından avantajları olduğu ortada. Ama hepsinde aynı ya da benzer ürünlerin satılması, ticaret erbabı açısından er geç olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Bir süre sonra masrafını bile çıkaramayan bu işyerlerinin hep birden ortalıktan silinip gittiklerine tanık olmuşsunuzdur. Bizim kadar gözü kara kopya eden başka bir ulusu zor bulursunuz. Bir gazete göze hoş gelen, orijinal bir sayfa düzenini mi uyguladı, birkaç hafta içinde bütün gazeteler aynı görünümle yayınlanır. Bir dergi grubu yeni bir konsept bulup dergi mi çıkardı, hemen başka dergi grupları da aynı konseptte dergileri piyasaya sürerler. Sonuçta, bütün dergilerin satışları düşer. Hemen tüm iş kollarından benzer örnekler vererek bu listeyi daha çok uzatmak mümkün. Ancak bizim buradaki konumuz içki dünyası. Dolayısıyla bu alana daha ayrıntılı değinmemiz gerekiyor. Benzer bir durum özellikle yeni yeni belini doğrultmaya başlayan şarap sektörümüzde de gözleniyor. Şarap sektörümüzde ürün zenginliği yarışında başı iki büyükler, Kavaklıdere ile Doluca çekiyor. Bu firmaların ürün portföyü, ülkemizde yetişen hemen tüm üzüm çeşitlerinin veriatal, yani tek üzüm çeşidinden yapılmış şaraplarıyla, bu üzümlerin olabilecek hemen tüm harmanlarında birbiriyle rekabet halinde. Eğer bir firmanın değişik bir harmanla yapılmış bir şarabı bugün piyasada yalnız başına duruyorsa, bilin ki yakında öbür büyük firma da aynı harmanı bir biçimde ona rakip olarak görücüye çıkaracaktır.
HAM ŞARAPLAR RAFLARDA
Büyüklerin tesisleri de üretim kadroları da bu kadar çok çeşidi belirli bir kalitede çıkarmak için küçüklere göre daha güçlü. Ya ufak firmalara ne demeli? Onlar da kendi kapasitelerine bakmadan büyüklerle çeşit sayısı açısından yarış halindeler. Sonuçta ortaya alelacele yapılmış, rakipten önce piyasada yer tutmak gayretiyle henüz tam olmamış, yarı ham şaraplar market raflarını dolduruyor. Bu konuya en tipik örnek Kalecik Karası şarapları. Kavaklıdere'nin Kalecik Karası üzümlerinden yaptığı aynı adı taşıyan şarap kısa sürede ülkemizin kült şarabı haline gelmişti. O dönemde Kalecik bölgesinde biri dışında tüm bağlar Kavaklıdere için üretim yaptığı için, rakipler bu bölgeden üzüm alamıyorlardı. Ama onlar da boş durmadılar. Bir yandan şaraplık üzüm için uygun olup olmadığına pek aldırış etmeden Kalecik'in dağına taşına Kalecik Karası asmaları dikerken bir bölümü de Trakya'dan Ege'ye kadar birçok bölgede bu üzümlerin bağlarını kurdular. Sonuç; bugün hemen her firmanın bir Kalecik Karası şarabı var. Bunların büyük bir bölümü üzümün tipik karakterini tam olarak yansıtmıyor. Tüketicinin kafası karıştı, giderek bu şaraptan soğumaya, tercihleri başka şaraplara doğru kaymaya başladı. Diğer önemli üzümlerimizin şarapları için de durum farklı değil. Yabancı şarap rekabeti yokken, çoğu vasat, birbirine yakın şaraplarımız birbirine çok büyük üstünlük sağlamadan idare edip gitmekteydi. Ama artık pabuç pahalı. Şarap ithali serbest bırakılınca, önce nerede kıyıda köşede kalmış bayat, kötü şarap varsa ithal edilip fahiş fiyatlarla piyasaya sürülmüştü. Şarapseverler bu ilk dalga kötü ithal şarapları, bunlara yüz vermeyerek protesto ettiler. Ancak ithalatçılar da bundan ders çıkardı. Son zamanlarda getirilen yabancı şaraplar arasında ucuz ve kaliteli olanları da daha yüksek fiyatlı olmakla birlikte çok daha iyi olanları da var. Ben her ay yeni rekolte yerli şarapları da, ithal edilenleri de tadıyorum. Ne yazık ki kalite uçurumu bizim şaraplarımızın aleyhine giderek büyüyor. Birkaç çok iyi yerli şarabımız bir yana bırakılırsa, firmaların sıra sıra listeledikleri şaraplarının önemli bölümü ithallerle rekabet edebilecek nitelikte değiller.
KOMBİNA USULÜNE SON
Bir başka faktör de şarap tüketicilerinin giderek daha bilinçli hale gelmiş olması. Artık iyi şarabı kötüsünden ayırt eden kesim çoğunluğu oluşturuyor. Bu arada, ülkemize gelen hemen tüm yabancı şarap otoriteleri, eskiden Doğu Bloku ülkelerinde görülen, bizde de hala varlığını sürdüren "kombina" usulü, büyük şarap "fabrikaları" döneminin kapandığını söylüyorlar. İyi şarap yapmak isteyenler, Bordeaux bölgesinde başından beri süre gelen "şato" tipi şarapçılığı tercih ediyor. Buna göre, bir şato, en iyi üzümlerinden yapabildiği en iyi şarabı gururla toplumun beğenisine sunuyor. Daha az kaliteli üzümlerinden, şatonun daha ucuz ikinci şarabı yapılıyor. Bazı şatolarda en kaliteli şırası alınıp birinci ve ikinci kalite şaraplarda kullanılmış üzümler preste iyice sıkılarak çok daha kalitesiz bir üçüncü şarap daha yapılıyor. Ama o kadar... Ülkenin her yanındaki tüm üzümlerin şaraplarını yapmaya kalkışan yok. Her telden çalmaya kalkan, piyasaya her cephede egemen olmaya çalışanlar da er geç Amerikalı dev şarap üreticisi Robert Mondavi gibi havluyu atmak zorunda kalıyor. İrili ufaklı şarap üreticilerimizin bir an önce tesislerine en yakın bağlardan getirdikleri, o yöreye özgü en iyi üzümleri işleyerek ellerinden gelen en kaliteli şaraba odaklanmalarında yarar var. O zaman başkası satın almadan kapatmak uğruna bağcılara vaktinden önce üzüm kestirmenin, rakibin aynı üzümden şarabı piyasaya çıkmadan önce, tam olgunlaşmadan piyasaya ham şaraplar vermenin sonu geleceği gibi, firmaların da, şaraplık üzümlerimizin de imajları zedelenmeyecek. Şarap firmalarının elinde daha önceki yıllardan kalma, satamadıkları, ancak yıllandırmaya değemeyecek kadar da kötü şarap stokları oluşmayacak. Şarap sektörümüz giderek pazar paylarını artırmakta olan yabancı şaraplarla kalite açısından daha kolay boy ölçüşebilecekleri gibi, en önemlisi, bizler de hayalkırıklığına uğramadan, daha iyi şaraplar içeceğiz.