Özellikle pandemi sonrası dünyanın hemen her ülkesinin ortak sorunu haline gelen mülteci krizi, son dönemde sinemayı da besleyen ana damarlardan biri haline geldi. Göçmen sorununu ele alan filmlere bir yenisi daha eklendi: Carmen... Çıkış noktası George Bizet'nin 1875 tarihli operası olsa da filmin akışının onunla ilgisi yok. Son dönemin parlayan isimlerinden biri olan İrlandalı yakışıklı oyuncu Paul Mescal'ın başrolünde yer aldığı film güçlü, gizemli kadın olan annesinin vahşice öldürülmesinin ardından Meksika çölündeki evinden kaçmak zorunda kalan genç ve bağımsız bir kadının hikâyesini konu ediyor.



Meksika kartelinden kaçmak için ailesini geride bırakarak ABD'ye kaçmaya çalışan Carmen'e (Melissa Barrera) kanunsuz bir sınır muhafızı Aiden ( Paul Mescal) yardımcı olur. Ölümcül bir açmaza giren ikilinin Los Angeles'a olan tutku dolu yolculuğu sinemaseverlere dans, müzik ve romantizm vaat ediyor. Yönetmen Benjamin Millepied, ilk uzun metrajlı film deneyiminde, bol müzikle dans sekanslarına yer veriyor.



Çaylak suikastçının cesur kararı
Tehlikeli bir insan kaçakçılığı çetesinin peşine düşen bir suikastçının hikâyesini konu eden Suikastçiler, vizyondaki bir diğer alternatif... Kendilerine The Collective adını veren bir grup dürüst suikastçı, dokunulmaz milyarderlerden oluşan bir ağ tarafından desteklenen bir insan kaçakçılığı çetesini hedef alır. Ancak grup, çok geçmeden kendilerini köşeye sıkışmış halde bulur. Bu durumun ardından ekibin, kolektifin en önemli görevini gelecek vadeden, çaylak suikastçı Sam Alexander'ın ( Lucas Till) ellerine teslim etmekten başka seçeneği yoktur. Lucas Till, Tyrese Gibson, Don Johnson gibi isimleri buluşturan film hem senaryo hem de oyunculuk açısından hayal kırıklığı yaratıyor. Bir aksiyon filminin en güçlü omurgalarından olan silahlı çatışma ve yakın dövüş sahneleri vasatı aşamıyor.