2. Dünya Savaşı'nın son aşamasında 6 Ağustos 1945 Pazartesi sabahı Amerika Birleşik Devletleri'nin Hiroşima ve Nagasaki'ye attığı atom bombası tüm dünyanın kaderini değiştirdi. Savaş bitiyor olmasına rağmen Amerika'nın kendi gücünü özellikle soğuk savaş yaşadığı Rusya'ya göstermek için yaptığı gereksiz gövde gösterisi yaklaşık yarım milyon insanın hayatını kararttı. İşte o bombayı icat eden Dr. Robert Opphenimer, atom bombasının babası olarak savaş kahramanı ilan edilmişti. Ancak siyasi dengelere alet edildiğini çok geçmeden anlamış büyük vicdan azabı yaşamıştı. Uzun süren yargı süreci sonrasında savaş kahramanlığından komünizm sempatizanı olduğu gerekçesiyle Rus ajanlığıyla itham edildi.
Sadakatsizlik ya da hainlik olarak değerlendirilebilecek herhangi bir kanıt olmamasına rağmen itibarı zedelendi. Savaş sonrası dönemde Atom Enerjisi Komisyonu'ndaki görevi sırasında, hidrojen bombası da dahil olmak üzere daha fazla silah geliştirilmesine karşı çıktı. Hatta dönemin başkanı Truman'a "Ellerimde kan olduğunu hissediyorum" diyerek vicdanen rahatsızlığını dile getirdi. İşte 3 yılda 4 bin kişinin çalıştığı 2 milyar dolardan fazla harcama yapılan bomba yapım sürecini öncesi ve sonrasıyla anlatan üç saatlik uzun bir film vizyona girdi gösterime: Oppenheimer... Tenet, Dunkirk, Yıldızlararası, Başlangıç ve Kara Şövalye üçlemesi gibi filmleri tüm dünyada 5 milyar doların üzerinde hasılat yapmış ve iki En İyi Film adaylığı da dahil 11 Oscar ödülü ile 36 adaylık kazanan çağımızın en büyük sinemacısı olarak anılan Christopher Nolan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film daha çekim aşamasındayken bile adından çok bahsettirmişti. Hatta gerçeklik takıntısı olan ünlü yönetmenin gerçekten bir atom bombası patlatacağını düşünen hayranları bile vardı. Neyse ki öyle bir şey olmadı ama bombanın yarattığı acı tabloyu göstermeden, etkisini anlatan patlama sahnesi çok başarılıydı. Sinemaseverlerin büyük merakla beklediği film, tarihçi Kai Bird ve Martin J. Sherwin'in 2005'te yazdıkları ve Pulitzer Ödülü alan American Prometheus adlı biyografiyi temel alıyor.
UZUN VE YORUCU
Cillian Murphy'nin Robert Oppenheimer'ı başarıyla canlandırdığı filmde Matt Damon Manhattan Projesi'ni yönetme görevi verilen general Leslie Groves, Robert Downey Jr. Oppenheimer'a karşı çıkan Lewis Strauss karakteriyle öne çıkıyorlar. Peki, Robert Downey Jr.'ın' Hayatımda oynadığım en iyi film' ifadesini kullandığı film gerçekten de Nolan'ın en iyi filmi mi? İşte orası büyük bir soru işareti.
Bombanın yapım süreciyle fizikçinin yargı sürecini paralel kurguyla aktaran Nolan, bu filmde de yine bilim sarmalına sokuyor izleyiciyi. Biraz fizik ve matematik biraz Truman dönemi, komünizm ve soğuk savaş süreciyle ilgili bilginiz varsa çok daha büyük keyif alacağınız kesin. Oscar ödüllü besteci Ludwig Göransson imzalı müzikleriyle ağır aksak tempoda giden filmin gösteriminde uyuklayanlar görsem de filmin ilk hafta sonunda tüm dünyada 100 milyon dolar gişe yapması bekleniyor. Hep birlikte göreceğiz.
BARBİE'DE HER ŞEY TOZ PEMBE DEĞİL
Yılın en heyecanla beklenen filmlerinden bir diğeri de Barbie... 1959 yılında piyasaya sürülen ve tüm dünyanın en çok satan oyuncak bebeği olan Barbie'nin hikâyesini anlatan film eğlenceli ve çok renkli bir sinema deneyimi vaat ediyor. Greta Gerwig'in yönettiği filmde güzel oyuncu Margot Robbie Barbie'ye, Ryan Gosling de Ken karakterine hayat veriyor. Kostümleri, müzikleri ve sahne tasarımıyla toz pembe bir dünyada mutlu mesut yaşayan Barbie'nin gerçek dünyaya gelmek zorunda kalmasıyla değişen hayatını anlatan film, özellikle kadınların gücüne vurgu yapıyor.
Dış güzellikten çok iç güzelliğin önemli olduğu, kadınların istedikleri her şeyi başarabilecekleri, birey olarak kadınların güçlü hatta erkeklerden de üstün varlıklar olduğu mesajını veren film kadınlara atfedilen rollere dikkat çekerken Ken karakteri üzerinden ataerkil sistemdeki erkeklerle dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. Yaratıcısı Mattel'i de eleştiren filmden beklenti büyük. Mattel'in 2022'de Barbie bebek ve aksesuarlarının satış toplamı 1 buçuk milyar doları buldu. Filmin gişesinden de 450 milyon dolar bekleniyor. Ancak Barbie'nin yarattığı şeker pembesi dünyası çok da masum değil ne yazık ki... Yönetmen Gerwig'in filmde lezbiyen-gay oyunculara da rol vermesinin bilinçli tercih olduğunu söylemesi, 'Barbie evrenini LGBT'ye değinmeden anlatmamıza imkân yok.' demesi daha şimdiden büyük bir tartışma yarattı. Kız çocuklarının en yakın arkadaşı olan oyuncağın LGBT dayatmasına maruz bırakılması, filmin ve bebeğin üstündeki tüm masumane duyguları aldı götürdü. Keşke hiç dokunmasaydınız da toz pembe kalsaydı her şey.