Tarihi yüzyıllarla ölçülebilen Çarşı-yı Kebir, yani Kapalıçarşı'da, yüzyıllardır her şey alınıp satılmıştır; elbette aşk hariç. Aşk, çünkü tartıya gelmez; teraziye sığmaz; değeri dünyada geçerli olan hiçbir paraya ihtiyaç duymaz. Yalnız ve tabii yalnız kalplerde yaşar, aynı zamanda da yaşatılır. Bir kısa filmde gördüm. Adam, bir altın-gümüş ziynet tamircisidir. Gençliğinde nice tasarımlar da yapmış, ama şimdi ömrünün sonbaharında yeni tasarımlar üretmekten çok, onarım işine açmıştır kalbinin kapılarını... Acaba, gençliğinde yaşadığı o aşk kırıklığı, kırınganlığından sonra mı? Gençliğinde bir kadını sevmiş ve ona olağanüstü güzellikte bir kolye yapmıştır. Sevdalarının, sevgilerinin nişanesi bir kolye... Ama gençlik işte, bir zaman sonra de kalpleri ayrı zamanlara düşmüştür. Ve bir gün Kapalıçarşı'daki tamirhanesine bir kolye gelir her zaman iş yaptığı bir kuyumcudan... Kolyeyi görür görmez de gençlik anıları canlanır gözlerinin önünde... Neden gençliğinde yitirdiği sevgilisinin olmasın bu kolye? Kolyeyi onaracak, fakat ne yazık ki sahibi o gençlik sevdalısı çıkmayacaktır. Altındır, gümüştür tartıya gelen; aşka ise paha biçilmez bu yüzden. Yaşanmıştır ve yaşandığı gibi de kederi ve sevinci, sevdası ve hüznüyle öylece kalmıştır yürek çarpıntısında... Kalbim Kapalıçarşı'ydı adı.
UÇURTMANIN KUYRUĞUNDAKİ DÜŞLER
Bir kısa filmde gördüm. Çocukluğumuzda hangimiz düşlerimizi, düşüncelerimizi bu uçurtmanın kuyruğuna bağlayıp da gelecek günlerimizin gezegeninde bir seyahata çıkarmadık? İki çocuktu onlar... Dolunay çıktığı geceler çimenlere uzanır, düşlerinin uçurtmasını gökyüzünde uzun bir geziye çıkarırlardı. Bir gece olsun, uçurtmaları dolunaya ulaşamaz mı? Ve bir gece bez parçalarından, çuvallardan, naylonlardan yaptıkları ipin ucuna taktıkları uçurtma, gökyüzünde dolunay ile kucaklaşacaktır. Dolunay'dı adı. Orhan Veli'siz bir İstanbul düşünülebilir mi? Adı üzerinde İstanbul'u Dinliyorum doğumundan ölümüne insan manzaraları eşliğinde muhteşem bir İstanbul panoraması... Başka filmler de gördüm: Cennet, Ninem İstanbul'da, Adem, Yalnız Değilsin, Kayık, Yan Yana, Kızlar Kaçtı... Işıl Özgentürk Film Atölyesi'nin hayata geçirdiği, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri arasında yer alan bu 10 kısa film, 'Dürbünümde1001 İstanbul' başlığı altında, geçenlerde Yeditepe Üniversitesi'nde yapılan bir galayla seyircisiyle buluştu. Hemen hepsi de İstanbul kokan kısa filmler... Özgentürk'ün öğrencileri ellerine bir dürbün almışlar ve gördüklerini, yüreklerinde duyduklarını İstanbul'un tarife gelmeyen kokularıyla harmanlayarak beyazcama yansıtmışlar; çok da iyi yapmışlar. Konuları kadar biçimleriyle de üzerinde durulması gereken bir çalışma... Sessiz film tadında olanı da var, yeni biçim denemelerine açık uç örnekleri de... İstanbul'a armağan bir sinema şöleni...