Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Cannes 2012'den geriye neler kalacak?

Festivalin sonunun yaklaştığı şu günlerde geriye bakalım ve özellikle sözünü edemediğimiz filmleri gözden geçirelim...

Tipik bir İt alyan komedisi
2008'de Gomorra ile ödül alan İtalyan yönetmen Matteo Garrone'nin Reality/ Gerçeklik filmi, bir tür modern soslu tipik İtalyan komedisi sayılabilir. İtalyan TV'lerinin ünlü şov programlarının tiryakisi olan ve yaşamını bunlardan birine katılıp ünlü olmaya bağlayan Napolili saf genç adamın hikayesi, aslında fena değil. Ama hem bu tür TV düşkünlüğünün daha önce çok filmde işlenmiş olması, hem de başrolün görece olarak zayıflığı hayli eleştirildi ve filmin şansını azalttı.

Çok beğenilen Romen filmi
Bir başka Avrupa filmi, Romen yapımı Beyond the Hills/ Tepenin Ötesinde, 2007 yılında Cannes'da Dört Ay, Üç Hafta, İki Gün filmiyle sürpriz yaparak Altın Palmiye'yi götüren Cristian Mungui imzasını taşıyor. Film, doğanın bir köşesine gizlenmiş bir manastırda iki rahibenin hikayesini anlatıyor. Almanya'ya gidip çalışarak kendisine yeni bir hayat seçmiş olan Alina, geride bıraktığı arkadaşı, hayatta tek sevdiği insan olan Voichita'yı da manastırdan kurtarıp yanına alabilmek icin geri dönüyor. Ama genç kız kendisini artık tümüyle Tanrı'ya adamıştır ve bu yoldan dönmeye niyeti yoktur. Film, bir yandan inanç ve kendini adama üzerine evrensel bir öykü anlatırken, öte yandan özellikle yoksul ve geri kalmış bir ülkedeki inanç sömürüsü üzerine dersler veriyor. Ayrıca belli bir lezbiyen aşk teması da var. Baştan beri eleştirmenlerin gözdesi olan ve yıldız tablolarında en üst sıralarda olan film, beni yine de tam olarak doyurmadı. Bunda belki bir yerden sonra hikayeye egemen olan ve bizim inancımızda hiç bulunmayan 'exorcism' (şeytan çıkarma) olayının da etkisi var. Ama çok iyi tasarlanıp anlatılmış ve oynanmış bir film olduğu da kuşku götürmez.

Yaşlılık üzerine bir başyapıt
Avusturyalı Michael Haneke'nin Amour/ Aşk filminden söz etmiştim. Ama belki yeterince değil... Çünkü ustanın bu son filmi, festivalde kendisine giderek büyüyen bir yer edindi. Sinemanın yaşlılık üzerine yapageldiği en iyi ve etkileyici filmler arasında yer alacağa benzeyen yapımda, ölüme adım adım yaklaşan eşine sahip çıkmaya çalışan yaşlı adamın hikayesi, gerçekten kolay unutulur gibi değil. Elbette oyuncuları, ileri yaşlarında içlerindeki ölmeyen cevheri dışavurmayı başaran Jean- Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva'yla birlikte... Haneke'nin 2009 yılının Beyaz Bant'ından sonra bir kez daha Altın Palmiye'ye uzanıp uzanmayacağını pazar gecesi göreceğiz.

Bir festival gediklisi: Ken Loach
Festivalin bir diğer gediklisi, 2006 yılında The Wind that Shakes the Barley/ Rüzgarın Sesi ile Altın Palmiye almış olan Ken Loach, İngiliz emekçi kesiminden duygusal kesitler vermeyi sürdürüyor. The Angel's Share/ Meleğin Payı, İskoçyalı dört genç serserinin hayata tutunma çabasını anlatıyor. Hapisten şartlı çıkmış ve kendisini baba olmuş bulan ana kahramanımız ise, birden ortaya çıkan koku alma hassasiyeti ile bir içki uzmanı oluyor ve çok nadir bulunan bir viskiyi kaçırıp zengin olmayı kuruyor. Emek destanı, soygun filmi, isyancı marjinal gençlik öyküsü gibi tanımlamaları bağdaştırmayı başaran sempatik bir film. Ama en büyük Loach filmlerinden değil.

Bir tuhaf Fransız filmi
Fransız filmlerinden, bir dönemin yetenekli haşarı çocuğu Leos Carax'ın 1999'daki Pola X'nden beri ilk filmi olan Holy Motors/ Kutsal Motorlar, adı gibi tuhaf bir film. Hatta tuhaf-ötesi, tam bir çılgınlık veya deli saçması örneği. Yaşlı kadın, şoförünün kullandığı görkemli limuziniyle gece- gündüz demeden Paris'i (altı ve üstüyle) katedip duran, her seferinde görünüşünü tümüyle değiştirerek, seçtiği bir avuç insanın yaşamına girip onlara büyük sürprizler yapan o çirkin, çılgın, megaloman, Arsen Lüpen gibi kılık değiştirme ustası bay Oscar kimdir? Onca maceradan sonra, bu konuda hiçbir ipucu vermeden bitiyor film... Bir büyük şaka, bir oyun, çözümü olmayan bir yapboz oyunu gibi.

Daha da tuhaf Meksika filmi
Çok daha tuhaf bir filmse, hep şaşırtan Meksikalı usta Carlos Reygadas'tan geldi. Post Tenebras Lux, hiçbir biçimde anlatılamaz ve kolay tanımlanamaz bir film. Taşrada iki çocuklarıyla yaşamaya gelen bir burjuva çift, etraflarındaki emekçilerle ve hizmetkarlarıyla ilişkileri, geri kalmış ülkede sınıfsal çelişkiler kadar doğanın ve çevrenin özellikle çocukların kırılganlığına karşı oluşturduğu tehdit. Sevilen ve korkulan hayvanlar, iki yanı özellikle flu bırakılmış sahneler, evlerin içinde dolaşan ve sadece çocukların gördüğü animasyon ürünü bir şeytan. Ve daha neler neler... Bence çok az ürün veren yaratıcı bir dehanın en olgun filmi, bir tür başyapıt. Umarım ödül alır.

Amerika'dan tür filmleri
Cannes, geleneksel olarak ABD'den mainstream (ana akım) filmleri değil, kişisel auteur filmleri seçer. Buna itirazım yok, ama seçim her zaman bana uymuyor. Bunlardan Andrew Dominik imzalı Killing Them Softly/ Onları Acısız Öldürmek (diye çevirelim biz!), bir kumar kentindeki soygunu ve onu ortaya çıkarıp paraları geri almak için amansız bir katili kiralayan sermayedarların öyküsünü anlatıyor. Eski bir Hollywood filmini entelektüel bir süzgeçten geçirerek anlatan film alabildiğine stilize, bir Tarantino filmi kadar geveze ve dayanılmaz düzeyde kendini beğenmiş. Brad Pitt'den Ray Liotta'ya, James Gandolfini'den Richard Jenkins'e oyunculara sözüm yok, ama Robert Mitchum'lu aslını (The Friends of Eddie Coyle) görmeyi tercih ederdim.

Başarılı romandan filme
Festivalden geriye kalacak filmlerden biri olan On the Road/ Yollarda da, Brezilyalı Walter Salles imzalı olmasına karşın, bir Amerikan yapımı. Ünlü Beat kuşağı yazarı Jack Kerouac'ın bu en ünlü yol romanı, kusursuz denecek kadar üstün biçimde uyarlanmış. Geçen gün de sözünü ettiğim kültürlerarası birleşme örneklerinden biri bu... Dönemin tadı sanki perdeden yansıyor, edebi bir lezzet baştan sona egemen oluyor. Hayli kalabalık kadro da çok iyi. Ama burada da ana eserin ünü sanki filmi biraz öldürüyor, uyarlamanın ötesinde bir özgünlük, bir büyük sanatsal katkı izlenimi doğmuyor. Bilmem yanılıyor muyum?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA